TR-Dizin İndeksli Yayınlar Koleksiyonu
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12573/396
Browse
Browsing TR-Dizin İndeksli Yayınlar Koleksiyonu by Access Right "info:eu-repo/semantics/closedAccess"
Now showing 1 - 20 of 20
- Results Per Page
- Sort Options
Research Project Alçaltıcı/Yükseltici Dc/Dc/Ac Eviricilerle Yüksek Performanslı Anahtarlamalı Relüktans Motoru Sürücü Sistemi Tasarımı Ve Gerçeklemesi(2021) Tekgün, Burak; Boynuegri, Ali Rifat; Yaşa , Yusuf; Alan, Irfan; 0000-0003-2720-8816; 0000-0001-7995-0540; AGÜ, Mühendislik Fakültesi, Elektrik - Elektronik Mühendisliği Bölümü; Tekgün, Burak; Alan, IrfanAnahtarlamalı relüktans motorları (ARM) 1800?lü yılların ortalarında keşfedilmesine rağmen, 1960?lı yıllarda yarı iletken anahtarların icat edilmesine kadar potansiyeli anlaşılamamış makinalardır. Modern yarı iletken teknolojisinin icadı ve gelişmesi ile birlikte ARM?lerin kullanımı yaygınlaşmıştır. ARM?ler basit yapıları, düşük üretim maliyetleri ve sağlamlıklarından dolayı birçok uygulamada tercih edilmişlerdir. Geleneksel olarak ARM, her bir faz için iki yarı iletken anahtar ve iki diyot kullanılarak oluşturulan sürücülerle sabit giriş gerilimi işlenerek, sırasıyla fazlar enerjilendirilmektedir. Faz sargılarındaki akımın enerjilendirilme esnasında yükselme süresi ve enerji kesildiği durumdaki akımın azalma süresi DC bara voltajına bağlıdır. Bu durum uygulamalarda enerjilendirme süresinin akımın sıfıra gitme süresi de göz önüne alınıp kısa tutulmasına, dolayısıyla komütasyon esnasında düşük tork üretimine, yüksek tork salınımına ve ortalama tork üretiminde azalmaya sebep olmaktadır. Bu projede, geleneksel sürücü topolojisinden farklı olarak ARM, bir DC/DC dönüştürücü ve tek fazlı bir tam-köprü evirici yardımı ile ideale yakın bir enerjilendirme akımı oluşturularak ARM daha yüksek performans ile kontrol edilmesi sağlanmıştır. Projede önerilen ARM sürücüsü her bir fazı bir DC/DC dönüştürücü ve bir tam-köprü evirici içeren modüler yapılı sürücülerden oluşmaktadır. Önerilen sürücü yapısını geleneksel ARM topolojilerinden ayıran özelliği DC/DC dönüştürücü devresidir. Burada makinanın faz sargılarının ihtiyaç duyduğu akım dalga şekli DC/DC dönüştürücü ile sağlanmaktadır. Tork üretiminin pozitif olabilmesi için stator ve rotor kutuplarının tam hizalandığı andan kısa bir süre önce negatif gerilim uygulanarak, faz akımının hızlı bir şekilde kesilmesi gerekmektedir. Bu durumda ise gerilim önerilen devredeki tam-köprü devresi yardımıyla tersine çevrilerek ve DC/DC dönüştürücünün çıkış gerilimi en yüksek seviyesine getirilmek suretiyle akımın hızlı şekilde sıfıra inmesi sağlanmıştır ve böylelikle makinanın performansı artmıştır. sadece DC/DC çevirici katında yüksek frekanslı anahtarlama olduğundan anahtarlama kayıplarının azalarak ve geleneksel topolojiye göre daha yüksek verim sağlanmıştır. Önerilen sürücü sisteminin AC motorların sürücüleri olarak yenilenebilir enerji sistemlerinde ara yüz elemanı olarak uygulanabilir olması, arıza giderme zamanında önemli ölçüde azalmaya neden olarak üretimdeki sürdürülebilirliğin artırılmasına destek olacağı öngörülmektedir.Research Project Biyonik Elin Faaliyete Hazırlanmasında Kaldırılacak Cisme Dair Ağırlık Algısının Beyin Sinyalleriyle Belirlenmesi(TÜBİTAK, 2022) Yılmaz, Bülent; Ulutabanca, Halil; Ünal, Ramazan; Altındiş, Fatih; Sarrafikhosrowshah, Mahsa; 0000-0003-2954-1217; 0000-0002-3891-935X; AGÜ, Mühendislik Fakültesi, Elektrik - Elektronik Mühendisliği Bölümü; Yılmaz, Bülent; Altındiş, FatihÜst ekstremite için kullanılan protezler ampütasyonun seviyesine göre farklılık arz ettiği gibi protezin hareket ettirilmesi için kullanılan yöntemler de çeşitlidir. Protezlerin kozmetik, omuz hareketine bağlı çalışan, miyoelektronik ve elektroensefelografi (EEG) sinyalleriyle kontrol edilen türleri mevcuttur. Ancak, sezgisel ve doğal olmayan protez kontrolü kullanıcı üzerinde büyük bir mental yüke neden olmaktadır. Bu projede, EEG ve EMG sinyalleri birlikte kullanılarak biyonik el protezinin kontrolünün kullanıcının görsel ağırlık algısından faydalanılarak daha iyi hale getirilmesini amaçlayan bir sistem geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu sistem ile hastaların mekanik bir protezi kullanırken duyabilecekleri fiziksel ve mental yükü/rahatsızlığı azaltmak hedeflenmiştir. Hastaların gördükleri cisimlerin ağırlığının beynin görsel yollarla algıladığı ölçüde değerlendirilmesi ile, üretilecek olan prototip elin ön koşullandırılması sağlanacaktır. Bu sayede hastanın cismi tutarken omzundan uyguladığı kuvvet azalacak ve mental yük hafifletilecektir. Bu amaçla öncelikle deneklerin EEG ve elektromiyografi (EMG) sinyalleri alınarak bilgisayar ortamında işlenmesi sağlanmış ve sonrasında gerçek zamanlı bir uygulama yapılmıştır. İlk aşamada, protez kullanıcılarının motor niyet dalgalarından yararlanılarak protezlerin çalıştırılmasını hedefleyen bir araştırma yapılmış ve 30 sağlıklı katılımcıdan EEG verileri alınarak makine öğrenmesi yaklaşımlarının sınıflandırma başarıları (protezi aktif hale getirme niyetlerinin tespiti) incelenmiştir. İkinci aşamada, 31 adet sağlıklı katılımcının cisme uzanırken, cismi havaya kaldırırken ve cismi başlangıç konumuna bırakırken EEG ve EMG sinyalleri senkronize olarak kaydedilmiştir. Bu sinyallerin öznitelikleri belirlendikten sonra sınıflandırma işlemleri ile cismin ağır, orta ağırlıkta ya da hafif olduğu tespit edilmiştir. Biyosinyal işleme çalışmalarıyla paralel olarak protez el ve bilek tasarımlarının ve üç boyutlu baskılarının elde edilmesi gerçekleştirilmiştir. Protez elin açılıp kapanması için omuz hareketinin kullanılması ve bilek sertliğinin kontrolünde ise yüksek torka sahip minik bir motorun biyosinyallerin işlenmesi ve üretilen otomatik karar ile sürülmesi hedeflenmiştir. Ayrıca, geliştirilen protezin karakterizasyonu yapılmıştır. 20 adet sağlıklı bireyden alınan çok kanallı EEG sinyallerinin Fourier tabanlı senkrosıkıştırma dönüşümü (FSSD) ve tekil değer ayrıştırma (SVD) yaklaşımları ile özniteliklerinin çıkarılarak sınıflandırılması sonucunda protezin bilek kısmının sertliğinin kontrolü sağlanmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak, bireyler protezi kullanırken gördükleri cismin ağırlığının sistem tarafından algılanması ve o cismi kaldırmak istediklerinde protezin bu ağırlığa göre önkoşullandırılması mümkün olmaktadır.Article Can artificial intelligence algorithms recognize knee arthroplasty implants from X-ray radiographs?(MediHealth Academy, 2023) Gölgelioğlu, Fatih; Aşkın, Aydoğan; Gündoğdu, Mehmet Cihat; Uzun, Mehmet Fatih; Dedeturk, Bilge Kagan; Yalın, Mustafa; 0000-0002-8026-5003; AGÜ, Mühendislik Fakültesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü; Dedetürk, Bilge KağanAims: This study aimed to investigate the use of a convolutional neural network (CNN) deep learning approach to accurately identify total knee arthroplasty (TKA) implants from X-ray radiographs. Methods: This retrospective study employed a deep learning CNN system to analyze pre-revision and post-operative knee X-rays from TKA patients. We excluded cases involving unicondylar and revision knee replacements, as well as low-quality or unavailable X-ray images and those with other implants. Ten cruciate-retaining TKA replacement models were assessed from various manufacturers. The training set comprised 69% of the data, with the remaining 31% in the test set, augmented due to limited images. Evaluation metrics included accuracy and F1 score, and we developed the software in Python using the TensorFlow library for the CNN method. A computer scientist with AI expertise managed data processing and testing, calculating specificity, sensitivity, and accuracy to assess CNN performance. Results: In this study, a total of 282 AP and lateral X-rays from 141 patients were examined, encompassing 10 distinct knee prosthesis models from various manufacturers, each with varying X-ray counts. The CNN technique exhibited flawless accuracy, achieving a 100% identification rate for both the manufacturer and model of TKA across all 10 different models. Furthermore, the CNN method demonstrated exceptional specificity and sensitivity, consistently reaching 100% for each individual implant model. Conclusion: This study underscores the impressive capacity of deep learning AI algorithms to precisely identify knee arthroplasty implants from X-ray radiographs. It highlights AI’s ability to detect subtle changes imperceptible to humans, execute precise computations, and handle extensive data. The accurate recognition of knee replacement implants using AI algorithms prior to revision surgeries promises to enhance procedure efficiency and outcomes.Article Conceptual Research of Movement in Kinetic Architecture(GAZI UNIV, CENTER CAMPUS TECHNOLOGY FAC B BLOCK EK BINA, 2ND FL, ANKARA, 06500, TURKEY, 2018) Ilerisoy, Zeynep Yesim; Pekdemir Basegmez, Merve; AGÜ, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık BölümüIn this study, the place of movement concept in architectural design is investigated; the possibilities provided to the user by evaluating the varying potentials in architectural design have been discussed as a hypothesis. In this direction, movement concept in kinetic structures applied from the 20th century to today are examined. The paper depends on a qualitative methodology, which is a non-numerical method that depends on constructed cases in order to support research hypothesis. Relations, differences and conceptual partnerships between cases have been revealed by investigating the application points of movement and user participation in the design of these structures that is fast-spreading particularly. From the studied examples, it is determined that the surface movement is preferred, when the movement point is taken into consideration the facades are primarily used, and the most common movement type is the sliding movement. Afterwards, it has been revealed that the different physical properties of the movement and the possibilities that are provided change independently of each other. Even in many cases the movement is preferred due to multiple purposes. The most common purpose is adapting to environmental conditions. As a result, this study, which aims to strengthen the perception of architects, will set an example for the development of kinetic architecture.Research Project Dalgıç Pompa Uygulamaları İçin Doğrudan Yol Vermeli Senkron Relüktans Motorunun Tasarım Optimizasyonu Ve Gerçeklemesi(ELEKTRİK, ELEKTRONİK VE ENFORMATİK ARAŞTIRMA DESTEK GRUBU GRUBU: EEEAG, 2023) Tekgun, Burak; Alan, Irfan; Tekgun, Didem; 0000-0003-2720-8816; 0000-0001-7995-0540; AGÜ, Mühendislik Fakültesi, Elektrik - Elektronik Mühendisliği Bölümü; Tekgun, Burak; Alan, IrfanGünümüzde doğal kaynakların korunması ve enerji maliyetlerinin düşürülmesi için enerji kayıplarının azaltılması ortak bir amaç olarak görülmektedir. Elektrik tahrik sistemlerinin küresel enerji tüketiminin yaklaşık %40?ını oluşturduğu düşünüldüğünde elektrik makinalarının verimlerinin artırılması ile sağlanacak avantajların hem ülke bazında hem de evrensel olarak büyük bir öneme sahip olduğu görülmektedir. Uygulama odaklı olarak bakıldığında yer altından su, petrol vb. çıkarmakta kullanılan pompa motorlarının endüstride kullanılmakta olan motorlar arasında oldukça büyük bir paya sahip olduğu görülmektedir. Özellikle dalgıç pompa uygulamalarında kullanılmakta olan pompa motorları gerek motor tasarım hatalarından, gerekse de yanlış motor-pompa konfigürasyonları seçiminden kaynaklanan hatalar nedeniyle çok düşük verimlerle çalışmaktadır. Sağlamlık, ucuzluk ve doğrudan yol verme gibi özelliklerinden dolayı pompa uygulamalarında genellikle indüksiyon motorları (İM) tercih edilmektedir. Fakat İM?lerin en büyük sorunu özellikle küçük ve orta güçte düşük enerji verimi ile çalışmalarıdır. Doğrudan yol vermeli sürekli mıknatıslı motorlar (DY-SMSM) yüksek güç yoğunluğuna sahip olmaları sebebiyle verimi yükseltmek adına İM?lere uygun bir alternatiftir. Fakat bu makinalarda doğrudan yol verme esnasında mıknatısların demagnetizasyonu ve en önemlisi doğada nadir bulunan mıknatısların kullanımından kaynaklı yüksek maliyet ve dışa bağımlılık sorunları araştırmacıları bu makinalara yeni bir alternatif arayışı içine itmektedir. Bu doğrultuda hem doğrudan yol verme özelliği hem de mıknatıs içermeyen yapısı ile doğrudan yol vermeli senkron relüktans motorlar (DY-SenRM) İM?lere uygun bir alternatif olarak karşımıza çıkmaktadır. En basit tanımla bu tip motorlar çalışma prensibi bakımından relüktans motor ve İM?nin bir kombinasyonudur. DY-SenRM?de makinanın rotoruna uygun şekilde gömülen rotor barları ile doğrudan yol verme özelliği kazandırılırken, İM?lerin aksine rotor bakır kayıpları sürekli rejimde sıfıra indirilmektedir. Dahası SenRM?ler İM?lere kıyasla daha yüksek güç ve moment yoğunluğuna sahiptir. SenRM?lerin dezavantajlarına bakıldığında düşük güç faktörü ile çalışma ve rotordaki açıklıklardan kaynaklı yapısal entegrasyon problemleri göze çarpmaktadır. Bu problemler tasarım aşamasında iyi incelenip gerekli önlemler alınmalıdır. Gerekli olduğu durumlarda nadir element bulundurmayan mıknatısların kullanımı güç faktörü sorununu ortadan kaldırdığı gibi verimi de artırmaktadır. Bu projede dalgıç pompaları için 4 kW gücünde DY-SenRM tasarımı üzerine çalışılacaktır. Özellikle sulama amaçlı üretilen yer altı pompa sistemlerinde en çok tercih edilen 6 inç çapındaki dalgıç pompalarına uygun, yüksek verimli 4 kW gücünde bir DY-SenRM?nin tasarım optimizasyonunun yapılması ve gerçeklemesi amaçlanmaktadır. Optimizasyon algoritması olarak çoklu amaç diferansiyel evrim algoritması, benzerlerine göre öne çıkan hızlı yakınsama ve doğru sonuçlara ulaşma özellikleri göz önüne alınarak seçilmiştir. Tasarlanacak DY-SenRM?nin geçici rejim performansı, senkronize olabilme yeteneği, senkron çalışma performansı ve boyutu optimizasyonda göz önüne alınacak metriklerdir. Bu çalışmanın başarıyla sonuçlanması ile DY-SenRM?nin sadece pompa uygulamaları değil, diğer sabit hız uygulamalarında da düşük verimli İM?lerin yerini alması; dolayısıyla düşük maliyetli, yüksek verimli motor teknolojisinin yaygın hale gelmesi ön görülmektedir.Article Developing a label propagation approach for cancer subtype classification problem(TUBITAK SCIENTIFIC & TECHNICAL RESEARCH COUNCIL TURKEYATATURK BULVARI NO 221, KAVAKLIDERE, ANKARA 00000, TURKEY, 2022) Guner, Pinar; Bakir-Gungor, Burcu; Coskun, Mustafa; 0000-0001-5979-0375; 0000-0002-2272-6270; 0000-0003-4805-1416; AGÜ, Mühendislik Fakültesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü; Guner, Pinar; Bakir-Gungor, Burcu; Coskun, MustafaCancer is a disease in which abnormal cells grow uncontrollably and invade other tissues. Several types of cancer have various subtypes with different clinical and biological implications. Based on these differences, treatment methods need to be customized. The identification of distinct cancer subtypes is an important problem in bioinformatics, since it can guide future precision medicine applications. In order to design targeted treatments, bioinformatics methods attempt to discover common molecular pathology of different cancer subtypes. Along this line, several computational methods have been proposed to discover cancer subtypes or to stratify cancer into informative subtypes. However, existing works do not consider the sparseness of data (genes having low degrees) and result in an ill-conditioned solution. To address this shortcoming, in this paper, we propose an alternative unsupervised method to stratify cancer patients into subtypes using applied numerical algebra techniques. More specifically, we applied a label propagationbased approach to stratify somatic mutation profiles of colon, head and neck, uterine, bladder, and breast tumors. We evaluated the performance of our method by comparing it to the baseline methods. Extensive experiments demonstrate that our approach highly renders tumor classification tasks by largely outperforming the state-of-the-art unsupervised and supervised approaches.Research Project Dron ve Arabalar gibi Hareketli Platformların İletişimine Yönelik Farklı Rezonanslarda Konik Radyasyon ve Konik Tarama Yapılmasına Olanak Sağlayan Çift Taraflı E Şeklindeki Düzlemsel Dizi Yama Antenlerin Tasarımı ve Geliştirilmesi(2023) Kılıç, Veli Tayfun; Tosun, Hüseyin; Şanlıer, Şaban Duran; 0000-0001-6806-9053; AGÜ, Mühendislik Fakültesi, Elektrik - Elektronik Mühendisliği Bölümü; Kılıç, Veli TayfunBu projede dron ve arabalar gibi hareketli platformların iletişimine yönelik farklı rezonanslarda konik yayılım ve konik tarama yapılmasına olanak sağlayan çift taraflı E şeklindeki anten elemanlarından oluşan düzlemsel dizi yama antenlerin tasarımı, analizleri, üretimi ve testleri gerçekleştirilmiştir. Tasarlanan dizilerin elektromanyetik simülasyonlar ile rezonans davranışları ve yayılım örüntüleri hesaplanmıştır. Modellenen dizilerin üretimleri tarafımızca gerçekleştirilmiş ve ölçümleri yapılmıştır. Ölçüm ve simülasyon sonuçları birbirleriyle uyumlu bulunmuştur. Sonuçlar tasarlanan dizilerin öngörüldüğü üzere 2.4 GHz ve 4.8 GHz?de ilk ve ikinci rezonanslarının oluştuğunu ve bu rezonanslarda konik yayılım ve konik taramanın gerçekleştiğini göstermektedir. Daha sonra, dizideki elemanların beslenmesine yönelik 1?e 8?lik güç bölücü tasarımları yapılmıştır. Tasarlanan güç bölücü simülasyonlar ile modellenmiş ve iletim ve yansıma kaybı parametreleri hesaplanmıştır. Modellenen güç bölücülerin üretim ve testleri de yine tarafımızca gerçekleştirilmiştir. Ölçüm ve simülasyon sonuçları birbirini desteklemektedir. Sonuçlar tasarlanan güç bölücünün 2.4 GHz frekansında giriş portunda düşük yansıma kaybı ve çıkış portlarında eşit sinyal seviyelerini gerçekleştirdiğini göstermektedir. Son adım olarak dizi antenin dronun altına yerleştirildiği uzak alan yayılım örüntü ölçümünü gerçekleştirdiğimiz bir deneysel kurulum meydana getirilmiştir. Gerçekleştirdiğimiz ölçümlerde dizi antenin simülasyonlarda olduğu gibi belirli düşey eksen açılarında en yüksek yayılımı sağladığı gözlemlenmiştir.Research Project GEAKDES: Gerçek Zamanlı Deprem Afet / Süreç Yönetimi İçin Yapay Zekâ Temelli Akıllı Karar Destek Sistemi(TRDizin, 2024) Özmen, Mihrimah; Akın, Müge; Yüksel, Muhammed Burak; Dedetürk, Bilge Kağan; Özcan, Orkan; 0000-0001-8873-5287; 0000-0002-8026-5003; AGÜ, Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü; Akın, Müge; Dedeturk, Bilge KağanDepremler, dünya genelinde sıkça görülen ve ciddi etkiler yaratan doğal felaketlerdir. Modern teknoloji, özellikle sismik olarak aktif bölgelerde, gerçek zamanlı sismik ölçümlerle hızlı müdahale imkanı sağlar. Deprem sonrası hızlı ve doğru hasar tespiti, acil yardım ve kurtarma operasyonlarının etkin yönetilmesini sağlar. Depremlerin dünya çapında ekonomik ve insan kayıpları büyük boyutlardadır, özellikle sismik olarak aktif bölgelerde tehdit oluşturur. Bina güçlendirme çalışmaları ve afet önleme planları, toplumların depremlere karşı direncini artırabilir. Makine öğrenimi ve yapay zeka, depremle ilgili konularda önemli uygulamalara sahiptir. Bu teknolojiler, deprem hasar tahmini, sismik aktivite tahmini ve bina güçlendirme stratejilerinde kullanılır. GEAKDES projesi, bütünleşik bir afet karar destek sistemi sunmaktadır. Gerçek zamanlı makine öğrenmesi algoritmaları, deprem hasar tahminini bina, deprem, zemin gibi karakteristik özelliklerden elde ederek gerçekleştirmektedir. Bu bilgiler, uydu görüntü analizleri ile birleştirilerek daha yüksek doğrulukla deprem hasar tahmini yapılmasını sağlamaktadır. Ayrıca, deprem sonrası yardım ihtiyaçlarını tespit ederek lojistik ağ modeli çalıştırılmakta ve yardım rotaları belirlenmektedir. Proje kapsamında geliştirilen Maliyet Duyarlı Paralel ABC-ANN ve Maliyet Duyarlı Paralel GA algoritmaları, deprem hasar tahmininde yüksek doğruluk ve hızlı eğitim süreleriyle dikkat çekmektedir. Sentinel-2 ve Sentinel-1 uydu görüntüleri kullanılarak deprem sonrası hasar tespiti yapılmış, optik görüntülerle bina yıkımları, SAR görüntüleriyle zemindeki değişiklikler belirlenmiştir. Bu bilgilerin entegrasyonuyla %91 doğruluk elde edilmiştir. Açık kaynaklı Sentinel-1 SAR uydu görüntülerinin kullanımı, makine öğrenmesi yöntemlerine entegre edilerek deprem kaynaklı hasarın anlaşılmasına katkı sağlamıştır. GEAKDES, hasar tahmin bilgilerini kullanarak deprem bölgesi yardım ulaştırma planlamasına yönelik lojistik ağı modellemektedir. MM-CSA yaklaşımıyla rotalar hesaplanmış ve İkame Ürün Stratejisi ile pilot bölgelerde yardım dağıtım rotaları belirlenmiştir. Proje, elde edilen bilgi ve deneyimleri paylaşarak insanlığın faydalanmasını amaçlamaktadır.Article Gelişimsel Krize Müdahalede Kısa-Yoğun-Acil Psikoterapinin Kullanımı: Bir Olgu Sunumu(2021) KAYA M. Siyabend; Taşkın YILDIRIM; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Psikoloji Bölümü; KAYA, M. SiyabendYaşam dönemleri düşünüldüğünde, gelişimsel krizlerin bireyleri etkilemesi beklendiktir. Buna rağmen, gelişimsel krizlere zamanında ve etkili şekilde müdahalede bulunulmazsa, üstesinden gelinmesi daha zor krizlere dönüşebilmektedir. Bu nedenle zaman zaman sorun yaşayan bireyler, yaşadıkları sorunları çözmek için profesyonel bir destek aramaktadır. Bu çalışmanın amacı; depresyon, yas ve travmatik sorunlarda başarıyla kullanılan dinamik yönelimli kısa – yoğun – acil psikoterapi uygulamasını, gelişimsel kriz yaşayan bir üniversite öğrencisinin sorunu üzerinden betimlemektir. Bu çalışmada psikoterapi araştırmaları için önem arz eden bir yöntem olan vaka çalışması yöntemi kullanılmıştır. Bu bağlamda, psikoterapi almaya gönüllü bir üniversite öğrencisi ile dokuz oturumluk kısa – yoğun – acil psikoterapi uygulaması gerçekleştirilmiştir. Danışana Semptom Tarama Listesi (SCL–90 R), Hacettepe Kişilik Envanteri (HKE), Beck Depresyon Envanteri (BDE), Beier Cümle Tamamlama Testi B Formu öntest – sontest – izleme testi olarak uygulanmıştır. Araştırmada kullanılan ölçme araçları psikoterapi sürecine dair nicel verileri ortaya koyarken, anamnestik görüşmeler ve terapi oturumları sürece dair nitel verileri ortaya koymuştur. Ardından bu veriler nitel içerik analizine tabi tutulmuştur. Sonuç olarak bu terapi yönteminin, danışanın sorunlarının çözümünde etkili olduğu tespit edilmiştir.Article Hydroponic Agriculture with Machine Learning and Deep Learning Methods(Gazi Mühendislik, 2023) Bulut,Nurten; Hacıbeyoğlu, Mehmet; 0000-0002-1895-8749; AGÜ, Mühendislik Fakültesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü; Bulut, NurtenIn the face of the rapidly increasing population of our world today, researchers have turned to studies that use existing resources more effectively and efficiently in addition to searching for new resources in order to meet the rapidly decreasing needs such as raw materials and nutrients. The use of hydroponic agriculture, which is one of the alternative methods that can be used to meet the need for nutrients, which is one of the greatest needs of humanity, has become more popular day by day. The use of nutrient solution water instead of soil, the fact that it is not affected by weather conditions, that it can be applied indoors and that it can be vertically oriented are the characteristics that make hydroponic agriculture different from other agricultural methods. In addition, the lack of soil in this agricultural method brings with it the need for more observation and supervision. The aim of this study is to show that the observation and surveillance needs necessary to increase yield in hydroponic agriculture can be achieved using machine learning and deep learning methods. For this purpose, it has been observed that the efficiency of hydroponic agriculture has been increased in experimental studies conducted using five machine learning and deep learning methods. The deep learning method has achieved better results with 99.7% success compared to other methods.Article Impact of high speed railway systems on inter-regional trips and accessibility in turkey(Istanbul Teknik Universitesi, Faculty of Architecture, 2020) Bas A.; Yuzer M.A.; AGÜ, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık BölümüHigh-speed trains are faster, safer, more comfortable than road transport for trips of 250–1000 kilometers. Accordingly, a significant increase has been observed in inter-city railway transport following the construction of high-speed railway (HSR) connections. The present study shows the effects of HSR on accessibility and potential savings in time when compared to other transportation modes. The time saved by HSR systems has been shown to change purpose trip. The level of accessibility provided by the HSR between Konya–Ankara–Istanbul link is compared with the accessibility of other travel modes through an investigation of the weighted average travel times and an analysis of costs. Furthermore, data gathered from a field study carried out among users of the Konya-Ankara HSR link is used to identify the distribution of travel choices among different transportation modes, based on such social and economic indicators as income, car ownership and employment status. It is found that HSR service increases accessibility between cities, and changes travel demands and purpose, in favor of railways, and that economic factors such as income and car ownership are important in the use of HSR services. Finally, this research identifies social and cultural activities as a new reason for travel, in which users diversify their travel destinations because of the time savings offered by HSR systems.Article Investigation of Peroxidase-Like Activity of Flower-Shaped Nanobiocatalyst from Viburnum Opulus L. Extract on the Polymerization Reactions(Turkish Chemical Society, 2024) Kalayci, Berkant; Kaplan, Naime; Mirioglu, Muge; Dadi, Seyma; Ocsoy, Ismail; Gokturk, Ersen; 0000-0001-6280-3966; AGÜ, Mühendislik Fakültesi, Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Mühendisliği Bölümü; Dadi, SeymaHere, we report the effects of peroxidase-mimicking activity of flower shaped hybrid nanobiocatalyst obtained from Viburnum-Opulus L. (Gilaburu) extract and Cu2+ ions on the polymerization of phenol and its derivatives (guaiacol and salicylic acid). The obtained nanoflowers exhibited quite high catalytic activity upon the polymerization of phenol and guaiacol. The yields and the number average molecular weights of the obtained polymers were significantly high. Due to solubility issue of salicylic acid in aqueous media, polymerization of salicylic acid resulted in very low yields. Free-horseradish peroxidase (HRP) enzyme is known to be losing its catalytic activity at 60 °C and above temperatures. However, the synthesized nanoflowers exhibited quite high catalytic activity even at 60 °C and above reaction temperatures. This provides notable benefits for reactions needed at high temperatures, and it is very important to use these kinds of nanobiocatalysts for both scientific studies and industrial applications.Research Project Karabuğday Nişastasından Yenilebilir Film Üretimi ve Nişastanın Yağ Asitleri ile Modifikasyonunun Film Mekanik Özellikleri Üzerine Etkisi(TÜBİTAK, 2022) Kahraman, Kevser; Aydemir, Levent Yurdaer; Koca, Esra; Oskaybaş Emlek, Betül; 0000-0002-2786-3944; AGÜ, Mühendislik Fakültesi, Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Mühendisliği Bölümü; Kahraman, KevserBu proje, karabuğdaydan yüksek saflıkta ve verimde nişasta üretilmesini, üretilen nişastanın çeşitli yağ asitleri (10C, 14C, 18C) kullanılarak elde edilen amiloz-lipit kompleksinden film üretimini amaçlamaktadır. Amiloz-lipit kompleksi üretiminde herbir yağ asidi için en etkili iki reaksiyon parametresi (sıcaklık, süre, pH, yağ asidi/nişasta oranı) belirlenmiştir. Herbir yağ asidi için en etkili iki parametre kullanılarak merkezi kompozit tasarım ile deneme tasarımları oluşturulmuş, komplekslerin kompleks indeks (KI), görünür amiloz, sindirilebilirlik, su bağlama-çözünürlük, çirişlenme, berraklık ve sineresis derecesi gibi özellikleri açısından karakterize edilmiştir. Kompleks oluşumunun nişastanın yapısına etkisi XRD ve FT-IR ile incelenmiştir. Amiloz-lipit kompleks oluşumu ile nişastanın enzime dirençli nişasta miktarı artmış, şişme gücü azalmıştır. En yüksek KI değerine sahip amiloz-kompleksi içeren nişastalar kullanılarak gliserol varlığında filmler üretilmiştir. Gliserol konsantrasyonu, çözelti sıcaklığı ve pH?nın film mekanik özelliklerine etkisinin araştırılması amacıyla, bu parametreler kullanılarak yanıt yüzey yöntemi ile deneme tasarımları oluşturulmuş, film üretimi gerçekleştirilmiş ve optimum film karakteristiklerine sahip film üretiminin sağlandığı parametreler belirlenmiştir. Optimum koşullarda amiloz-lipit kompleksi kullanılarak üretilen filmlerin gerilme dirençleri miristik (1,09 MPa) ve stearik asit (3,360 MPa) için kontrol filme göre daha yüksek, uzama değeri ise kaprik asit (%114,59) için daha yüksek bulunmuştur. Amiloz-lipit kompleksi kullanılarak üretilen filmlerin çözünürlük, nem ve kalınlık değerleri kontrollere göre daha yüksek bulunmuştur. En iyi su buharı bariyer özelliğine amiloz-miristik asit kompleks filmi (0,394 g.mm/m2.h.kPa) ile elde edilmiştir. SEM ve AFM görüntüleri amiloz-lipit kompleksi kullanımının film morfolojik ve topografik özelliklerine etki ettiğini göstermiştir. Su ile yüzey temas açısı sonuçlarına göre sadece amiloz-stearik asit kompleksi filmi hidrofobik yüzeye sahip olmuşlardır. Tüm sonuçlar genel olarak değerlendirildiğinde proje kapsamında karabuğday nişastasından enzime dirençli nişasta kaynağı olma potansiyeline sahip amiloz-lipit kompleksi oluşturmuş; oluşturulan bu komplekslerden mekanik özellikleri yüksek yenilebilir film üretimi gerçekleştirilebilmiştir.Article Kırsal Peyzaj Mirası Çalışmalarının Habitus Üzerinden Değerlendirilmesi(GELENEKSEL YAYINCILIK LTD STL, 2024) Elagoz Timur, Bahar; Asiliskender, Burak; 0000-0002-4143-4214; 0000-0003-1631-7638; AGÜ, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü; Elagöz Timur, Bahar; Asiliskender, BurakKırsal alanlar, toplumların yerel ve geleneksel yaşam pratikleri, üretim ve tüketim alışkanlıkları ve somut olmayan değerleri ile ilişkili biçimde üretilen doğal ve yapay çevrelerdir. Yerin topografik özellikleri doğrultusunda yerel malzeme ve yapım teknikleri kullanılarak yöreye özgü üretildikleri için kullanıcısı ile doğrudan ve yakın ilişki içerisindedirler. Zamanla koruma kuramlarında da yerini bulmuş olan tarihi kırsal yerleşimler, geleneksel ve yerel mimarlıklarıyla dikkat çekmektedirler. ICOMOS-IFLA’nın geliştirdiği tanımla kırsal peyzaj mirası olarak adlandırılan bu alanlar doğal, arkeolojik ve mimari gibi somut ve somut olmayan değerleri ile bir bütün olarak değerlendirilmektedir. Günümüzde pek çok araştırma kırsal mirasın bütünleşik bir şekilde korunma sorunları üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu çalışma, söz konusu araştırmalardan farklı -ama onları geliştiricibir yaklaşımla, habitus üzerinden kırsal peyzajları anlamlandırmayı hedeflemektedir. Kırsal peyzajlarda üretilen geleneksel mimarlığı anlamlandırabilmek, kullanıcısını ve içerisinde ortaya çıktığı habitusu anlamaktan geçmektedir. Toplumların gündelik hayat biçimleri, gelenekleri, kolektif hafızaları ve tarihleri gibi değerlerini üreten ve onlar tarafından üretilen geleneksel kırsal alanları ve habitusları arasında dinamik bir bağ vardır. Her zaman bir dönüşüm içerisinde olan habitus, çevresini de değiştirip-dönüştürmektedir. Bu süreç içerisinde sanayileşme, teknolojik gelişmeler ve küreselleşme gibi etkiler kırsal peyzajlarını özgün değerlerini kaybetme tehdidiyle karşı karşıya getirmektedir. Kırsal peyzajları korumanın ilk adımı, bu alanları ve yarattıkları özgün değerleri anlayabilmede ve değişimi öngörebilir kılmakta yatmaktadır. Bu çalışma, bu bakışla, kırsal mirasın oluşum ve yaşama serüveninde habitusun rolünü sorgulamaktadır. Yapılan araştırmalarda ve oluşturulan hipotezde habitusun kırsal peyzajlar ve doğal, yapılı ve sosyo-kültürel çevresi arasında kurduğu yapılandırıcı etkiyi ortaya çıkarmayı ve yaşayan kırsal peyzajların sürdürülmesi çalışmalarına katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Çalışmada örneklem alan seçilmeksizin kırsal peyzajları ve dinamiklerini anlamak için literatürden geliştirilen yöntem kırsal peyzaj mirasının korunma çalışmalarında kullanılmak üzere sunulmuştur. Habitus yarattığı denge ile kırsal peyzajların doğal, somut ve somut olamayan bileşenlerini birbirine bağlamakta, yerin ruhunun oluşmasını ve beraber sürdürülmelerine katkıda bulunmaktadır. Bu dengeyi anlamak ve bütüncül koruma yaklaşımlarına dikkat çekmek amacıyla ilişkiler ağı detaylıca ortaya dökülmeye çalışılmıştır. Çalışma kapsamında habitusun tanımı, çevre ve pratikler üzerinden açıklanmış ve kırsal peyzaj ile ilişkisi tek yapı ve yerleşim üzerinden aktarılmıştır. Yaşayan miras alanları olan kırsal yerleşimler için değişim -ne yazık ki- kaçınılmazdır ve süreç doğru yönetilmediği takdirde sonuçlar mirasın yitirilmesine yol açmaktadır. Önerilen yaklaşımın farklı her kırsal peyzaj miras alanı için özelleştirilmesi ve yeniden kurulması gerekmektedir. Çünkü her miras alanı biriciktir ve kendine özgü sorunları vardır. Çalışma, kırsal miras alanlarında habitus değişiminin yaratmakta olduğu etkiler ve yönetimi konusunda farkındalık yaratmayı ve değişime özgün değerleri koruyarak eşlik edebilen dirençli kırsal miras alanlarının oluşturulmasının önemini vurgulamayı hedeflemektedir.Article KÜRESEL FİNANSAL KRİZİN ARAŞTIRMA-GELİŞTİRME HARCAMALARI AYARLAMA HIZI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ(T.C. SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR VE VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, 2021) Tekin, Hasan; Polat, Ali Yavuz; 0000-0001-5647-5310; AGÜ, Yönetim Bilimleri Fakültesi, Ekonomi Bölümü; Polat, Ali YavuzAmaç: Verimlilik artışını uzun vadede etkileyen Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) yatırımları hem şirketler hem de ülkeler düzeyinde son derece önemlidir. Küresel Finansal Kriz gibi ekonomik belirsizliğin arttığı bir dönemde firmaların yatırım kararları da bu belirsizlikten etkilenmektedir. Bu çalışmanın amacı, 2008-2009 Küresel Finansal Krizinin Borsa İstanbul’da listelenen şirketlerin, Ar-Ge harcamalarının ayarlama hızlarını nasıl değiştirdiğini analiz etmektir. Yöntem: Veri seti Thomson Reuters Datastream veri tabanından yıllık olarak çekilmiştir. Firma düzeyinde oluşturulan panel veri 908 şirket-yılını kapsamaktadır. Geliştirilmiş Momentler Metodu (GMM) yardımıyla içsellik problemi en aza indirgenmeye çalışılmıştır. Bulgular: 2003-2018 yılları için şirketlerin Ar-Ge harcamaları ayarlama hızlarının nispeten yavaş olduğu görülmüştür. Bununla birlikte, şirketler Küresel Finansal Kriz sonrasında Ar-Ge harcamaları ayarlama hızlarını artırmışlardır. Genel olarak, zaman içinde Ar-Ge harcamalarını optimal bir düzeye getirmek isteyen şirket sahipleri ve yöneticileri ayarlama maliyetlerini ve belirsizliğin arttığı finansal krizleri göz önünde bulundurmalıdırlar. Özgünlük: Bu çalışma Borsa İstanbul’da listelenen şirketlerin ilk kez Ar-Ge ayarlama hızlarını hesaplayarak kriz dönemi gibi belirsizlik dönemini de kapsayarak literatüre katkıda bulunmaktadır.Article Loss Calculation Technique With Randomize Load Curves(GAZI UNIVCENTER CAMPUS TECHNOLOGY FAC B BLOCK EK BINA, 2ND FL, ANKARA, 06500, TURKEY, 2017) Onen, Ahmet; AGÜ, Mühendislik Fakültesi, Elektrik - Elektronik Mühendisliği BölümüCalculating feeder losses accurately is an important part of evaluating designs for electric power distribution systems. Historically, these losses have been calculated one of three ways: (1) using a peak load calculation and the load factor method, (2) using customer class statistics normalized for a month, season, or year, or (3) using customer class statistics together with feeder measurements to reflect the variation in load every hour of the year. The first two methods require far less data but provide far less accuracy than the third method. In this paper, the authors present a method of calculating losses that achieves better accuracy than the first two methods without the large data requirements of the third method.Article Noise-Assisted Multivariate Empirical Mode Decomposition Based Emotion Recognition(ISTANBUL UNIV, FAC ENGINEERING, ELEKTRIK-ELEKTRONIK MUHENDISLIGI BOLUMU, AVCILAR KAMPUSU, ISTANBUL, 34320, TURKEY, 2018) Özel, Pınar; Akan, Aydın; Yılmaz, Bülent; AGÜ, Mühendislik Fakültesi, Elektrik & Elektronik Mühendisliği Bölümü;Emotion state detection or emotion recognition cuts across different disciplines because of the many parameters that embrace the brain's complex neural structure, signal processing methods, and pattern recognition algorithms. Currently, in addition to classical time-frequency methods, emotional state data have been processed via data-driven methods such as empirical mode decomposition (EMD). Despite its various benefits, EMD has several drawbacks: it is intended for univariate data; it is prone to mode mixing; and the number of local extrema must be enough before the EMD process can begin. To overcome these problems, this study employs a multivariate EMD and its noise-assisted version in the emotional state classification of electroencephalogram signals.Article Thermal stresses in SOFC stacks: the role of mismatch among thermal conductivity of adjacent components(SCIENTIFIC TECHNICAL RESEARCH COUNCIL TURKEY-TUBITAKATATURK BULVARI NO 221, KAVAKLIDERE, TR-06100 ANKARA, TURKEY, 2021) Aydin, Ozgur; Matsumoto, Go; Shiratori, Yusuke; AGÜ, Mühendislik Fakültesi, Makine Mühendisliği Bölümü; Aydin, OzgurGenerating power from renewable biogas in solid oxide fuel cells (SOFCs) is an environment-friendly, efficient, and promising energy conversion process. Biogas can be used in SOFCs via a reforming process for which dry reforming is more suitable as the reforming agent exists in the biogas mixture. Biogas can be directly reformed to H-2 -rich fuel stream in the anode chamber of a SOFC by the heat released during power generation. Exploiting the heat and water produced in the SOFC for internal reforming of biogas makes the energy conversion process very efficient; however, various challenges are reported. Thus, indirect internal reforming is opted for which a separate reforming domain is required. In an indirect internal reformer operating at usual conditions, dry reforming rate is quite high in the inlet and it decreases steeply toward the fuel outlet. Great temperature gradients develop over the reformer, since the dry reforming reaction is strongly endothermic. The abruptly varying rate of the reforming reaction affects the temperature fields in the adjacent components of SOFC and hence intolerable thermal stresses emerge on the SOFC components. In our preceding study, we graded the reforming domain, homogenized the temperature profile over the reforming domain, and executed performance and durability experiments. However, most of the experiments failed due to fracturing SOFC components hinting at existence of thermal stresses. In that study, we focused on minimizing the temperature gradients within the reforming domain; namely, we neglected the other processes. To eliminate the thermal stresses, we modeled the entire module of SOFC equipped with a reformer featuring a graded reforming domain. We found that the mismatch between the thermal conductivities of the adjacent module components is the major reason for the thermal stresses. When the mismatch is eliminated, thermal stresses disappear even if the reforming domain is not graded.Article TÜRKİYE VE BİRLEŞİK KRALLIK’TA GREVDE KAYBOLAN İŞGÜNÜ SAYISININ ÜCRET ÜZERİNDEKİ ETKİSİ(T.C. SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR VE VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, 2019) Ünal, Emre; Köse, Nezir; 0000-0001-9572-8923; AGÜ, Yönetim Bilimleri Fakültesi, Ekonomi Bölümü; Ünal, EmreBu çalışmada, Türkiye ve Birleşik Krallık için ücret üzerinde enflasyon veekonomik büyümenin yanı sıra grevde kaybolan işgünü sayısının uzun ve kısadönem etkileri 1963-2015 dönemlerini kapsayan yıllık zaman serisi verilerikullanılarak Engle-Granger Eşbütünleşme Analizi ve Hata Düzeltme Modeliçerçevesinde incelenmiştir. Elde edilen bulgular, her iki ülkede de enflasyonunhem kısa hem de uzun dönemde, ekonomik büyümenin ise sadece kısadönemde ücretin belirleyicisi olduğunu göstermiştir. Ayrıca grevde kaybolanişgünü sayısının ücreti uzun dönemde pozitif yönde etkilediği buna karşın kısadönemde istatistiksel olarak anlamlı bir etkisinin olmadığı bulunmuştur.Article UNDERSTANDING INTANGIBLE ASPECTS OF CULTURAL LANDSCAPE; LIVING CULTURES OF NORTHEAST KAYSERI VALLEYS(GELENEKSEL YAYINCILIK LTD STLGAZI MAH CAKIR SOK, 21-5 YENIMAHALLE, ANKARA, TURKEY, 2021) Kevseroglu, Oztem; Ayatac, Hatice; Yoney, Nilufer Baturayoglu; AGÜ, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü; Kevseroglu, OztemSustaining cultural landscapes requires the conservation of socio-cultural characteristics as well as their physical manifestations. It is essential to document and conserve tangible and intangible elements of heritage in an integrated manner as cultural heritage consists of "both tangible and intangible works through which the creativity of a people finds expressions". These include but may not be limited to social practices, daily lives, rituals, traditional craftsmanship, know-how, techniques and skills, historic places, buildings, public spaces and objects. Finding the means of understanding and safeguarding intangible cultural heritage and its transmission to next generations is vital for the preservation of tangible heritage and its characteristics. This paper reviews the development of the concepts of intangible cultural heritage and cultural landscapes, and the interrelationship between tangible and intangible cultural heritage. Their interaction opens up new approaches to cultural heritage and its conservation. The case study focuses on the cultural landscape features of Kayseri's Northeast Valleys, Koramaz, Gesi and Derevenk, in terms of their tangible and intangible heritage elements and values. The methodology, therefore, proposes the integrated documentation and analysis of these tangible and intangible cultural heritage characteristics. The area had a multi-cultural, ethnic and religious social structure, which shaped its elements through human-nature interaction. However, demographic changes within the last century transformed daily-life practices. The research is based on in-depth interviews with local residents, analysis of archival sources and documentation of the physical remains in the field. The results highlight the traditional crafts and production techniques as daily-life practices; some of these are still continued at the present while others are not practiced anymore. Those practiced in the recent past are carried to our day through the remembrances and accounts of the elders. The documentation of these practices forms the first step for their revival and sustainability for the future and provide valuable tools for the development of principles and strategies with this purpose. Understanding the physical, natural and socio+ layers of tangible and intangible cultural heritage is essential in this context. Their promotion and the inclusion of local stakeholders in the conservation process is the only solution for the integrated conservation of these cultural landscapes in terms of a living heritage approach.