İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/20.500.12573/49
Browse
Browsing İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi by Language "tur"
Now showing 1 - 19 of 19
- Results Per Page
- Sort Options
Article AKP’NİN SURİYELİ GÖÇMEN SÖYLEMİNİ TÜRKİYE’NİN JEOPOLİTİK SENARYOSUYLA BİRLİKTE OKUMAK(TÜBİTAK ULAKBİM Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi Cahit Arf Bilgi Merkezi, 2020) Özgür BALKILIÇ; Fatma Armağan TEKE LLOYD; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Psikoloji BölümüAKP Suriyeli mülteci krizi ile baş etmek için uzun bir süre boyunca açık kapı politikası uygulamasına karşın, 2011-2018 yılları arasında konu üzerine geliştirdiği söylemsel pratiği kafa karıştırıcıydı. Zira, bu söylemsel pratik uluslararası göçkuramları ve pratikleri örüntüsünü tam olarak takip etmiyordu. Aslında AKP için göçmen krizi,Batı’nın ahlaki ve lider lik sorunlarının geniş yansımasının bir ürünüydü. Suriye göçmen krizini uluslararası sistemin bir çöküşünün sonucu olarak okuyan Türkiye’nin dışpolitika pratiklerini temellendirdiği ve meşrulaştırdığıjeopolitik senaryosu AKP’nin görünürde kafa karıştırıcı söylemini kavramamız için bize analitik bir çerçeve sunabilir. Bu makale söz konusu söylemde iki temaya odaklanmaktadır. Birincisi, AKP Suriyeli göçmenleri tanımlarken resmi düzenlemelerde belirtilen herhangi bir statüden ziyade dini temelli bir “misafir” kavramına başvurmaktadır. İkincisi, AKP Suriyeli mülteci krizini, içerisinde Türkiye’ye bir liderlik rolü payesi biçecek şekilde, uluslararasısistemin daha geniş siyasi ve ahlaki bir krizinin bir sonucu olarak ele almaktadır.Article BÖLÜNMÜŞ TOPLUMLARDA ANAYASA YARGISI: İSRAİL YÜKSEK MAHKEMESİ KARARLARI IŞIĞINDA İSRAİL’DE VATANDAŞLIĞIN SINIRLARI(Legal Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti., 2024) Celebi, Gulce Tarhan; Celebi, Mehmet Celil; 0000-0001-7856-8665; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü; Celebi, Mehmet CelilBu makale, bölünmüş toplumlarda milli kimlik ile vatandaşlar bütünü arasındaki sınırın belirlenmesinde yüksek mahkemelerin rolünü incelemektedir, özellikle İsrail Yüksek Mahkemesi'nin kararlarına odaklanarak. İsrail'in dini ve etnik farklılıklarla bölünmüş bir toplum olduğu bağlamda, mahkemelerin milli kimliğin ve vatandaşlığın tanımını nasıl etkilediği ve bu sürecin nasıl işlediği ele alınmaktadır. Makale, İsrail Yüksek Mahkemesi'nin kritik kararlarını söylem analiziyle inceleyerek, Yahudi kimliği ve İsrailli Araplar arasındaki ayrımcılık davalara odaklanmaktadır. Ayrıca, İsrailli Araplar için eşit vatandaşlık haklarını belirleyen kararların yetersizliği ve “Temel Yasa: Yahudi Halkı'nın Ulus-Devleti” yasasının İYM üzerindeki etkileri tartışılmaktadır. Bu makale, bölünmüş toplumlarda yargının milli kimliğin inşasında nasıl merkezi bir rol oynadığını vurgulamaktadır.Article Çelişik Duygulu Cinsiyetçilik Ölçeğinin (ÇDCÖ) Yeniden Gözden Geçirilmesi: Korumacı Cinsiyetçiliğin Yapı Geçerliliği ve ÇDCÖ'nün Ölçüm Değişmezliği(İstanbul Üniversitesi, 2022) Aktan, Timuçin; Yalçındağ, Bilge; 0000-0001-8159-9278; 0000-0001-7867-7845; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Psikoloji Bölümü; Yalçındağ, Bilgeinançları içerdiği ve korumacı cinsiyetçiliğin korumacı ataerkillik, cinsiyetler arası tamamlayıcı farklılaştırma ve heteroseksüel yakınlıktan oluşan ikinci sıra faktör olduğu belirtmektedir. Kadınlara yönelik korumacı cinsiyetçiliğin alt boyutlarına yönelik ilgi ise yakın dönemde bir artış göstermiştir. Yakın dönem alan yazınında göze çarpan bu ilgi, Çelişik Duygulu Cinsiyetçilik Ölçeği’nin Türkçe versiyonunun yapı geçerliliğini tekrar gözden geçirilmesini önemli kılmaktadır. Bu doğrultuda, mevcut çalışmada , korumacı cinsiyetçiliğin korumacı ataerkillik, cinsiyetler arası tamamlayıcı farklılaştırma ve heteroseksüel yakınlıktan oluşan ikinci sıra faktör olarak tanımlandığı tercih edilen yapısal modeli test etmek amaçlanmıştır. Ayrıca, ölçüm değişmezliği analizi yapılarak ölçeğin yapısının farklı örneklemlerdeki kararlılığını incelemek de amaçlanmıştır. 2009-2019 yılları arasında farklı çalışmalarda yer almış 1803 katılımcının (1194 kadın, 593 erkek, 16 cinsiyetini belirtmeyen) verileri birleştirilmiştir. Doğrulayıcı faktör analizi bulguları, dört faktörlü modelin (düşmanca cinsiyetçilik ve üç korumacılık türü), diğer modellerden (tek faktörlü model, iki faktörlü model ve “tercih edilen yapısal model”) daha iyi uyum gösterdiğine işaret etmiştir. Açıklayıcı yapısal eşitlik modellemesi temelinde yapılmış açıklayıcı faktör analizleri, korumacılık ve düşmanlık şeklinde iki faktörlü bir yapıya işaret etmiş, fakat ölçek içindeki iki maddenin psikometrik açıdan zayıf olduğunu göstermiştir. Son olarak, ölçüm değişmezliği analizleri, devlet ve vakıf üniversitesi örneklemleri arasında tam bir değişmezlik olduğunu; kadın ve erkek örneklerinde ise ortalama farkları dışında değişmezlik gözlendiğini göstermiştir. Kadın ve erkek karşılaştırmasında örneklemler arasında sadece ortalamalar açısından kuramsal olarak beklendik şekilde değişkenlik gözlenmiş ve erkeklerin cinsiyetler arası tamamlayıcı farklılaştırma dışındaki bütün alt ölçeklerde daha yüksek puanlara sahip olduğu bulunmuştur. Genel olarak bakıldığında, bulgular, çelişik duygulu cinsiyetçilik ölçeğinin yapı geçerliliği ve ölçüm değişmezliği ile ilgili önemli bir destek sağlamakla birlikte, ölçülen kuramsal yapının ve ölçek maddelerinin yeniden gözden geçirilmesi ile ilgili konulara dikkat çekmiştirArticle COVID-19 UZAKTAN EĞİTİM SÜRECİNDE ÖNE ÇIKAN FAKTÖRLER: BİR DEVLET ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ(Trakya Üniversitesi, 2022) Teke-Lloyd, Fatma Armagan; Türk, Umut; Bengü, Elif; 0000-0001-5439-439X; 0000-0002-8440-7048; 0000-0001-9817-7207; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü; Teke-Lloyd, Fatma Armagan; Türk, Umut; Bengü, ElifUzaktan eğitim uygulamaları üzerine Türkiye’nin ve diğer ülkelerin deneyimi oldukça köklüdür; fakat, COVID-19 dönemindeki uzaktan eğitim, tam hazırlık yapılamadan örgün eğitimin tamamen yerini aldığı bir süreç olmuştur. Bu çalışma, Anadolu’da acil uzaktan eğitim sürecini görece başarılı yöneten bir devlet üniversitesinde yürütülmüştür. Çalışmanın amacı COVID-19 uzaktan eğitim sürecinde öğrencilerin deneyimlerini etkileyen sosyo-ekonomik faktörler ile birlikte öğrencilerin uzaktan eğitim sürecine dair algılarını, zorlandıkları ve/veya olumlu buldukları yönleri tespit etmeyi amaçlamıştır. Makalenin bir diğer önemli çıktısı da uzaktan eğitim sürecinde öğrencilerin motivasyonu ve başarısında fark yaratan sosyo-ekonomik ve toplumsal cinsiyet temelli faktörler olmuştur. Araştırmada 484 öğrenci ile anket ve 3 adet odak grup çalışması yapılmış, sonuçlar tanımlayıcı şekilde makalede paylaşılmıştır. Sonuçların, acil uzaktan öğrenme dönemine görece olarak hazırlıksız yakalanan yükseköğrenim kurumlarına, öğrenci algısını ve deneyimini anlamaları açısından bir kaynak olması beklenmektedir. Aynı zamanda, çalışma ile uzaktan eğitimde ‘hassas/kırılgan’ öğrenci gruplarının tespitinin yapılması ve uzaktan eğitim sürecinde öğrencileri etkileyen sosyoekonomik eşitsizliklerin ortaya konması amaçlanmaktadır.Article Dayım: Bir İnsanoğlunun Portresi(TURKISH LIBRARIANS ASSOC, YENISEHIR, NECATIBEY CAD, ELGIN SOK, PO BOX 175, ANKARA, 06440, TURKEY, 2019) Donmez, Rasim Ozgur; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü; Donmez, Rasim OzgurThis is a memoir written by his nephew about our colleague Ali Can, who passed away in last July.Article Editoryal: Grup Dinamikleri Bağlamında Çatışma Çözümü ve Barış İnşası(Türk Psikoloji Dergisi, 2020) Çoymak, Ahmet; Uluğ, Özden Melis; Göregenli, Melek; Çakal, Hüseyin; https://orcid.org/0000-0003-1816-6212; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Psikoloji Bölümü; Çoymak, AhmetÇatışmanın insanın doğası olduğuna yönelik teorilerin (örn. Berkowitz, 1990; Fiske, 2012) adeta toplumsal tezahürü gibi, geçtiğimiz yüzyıldan günümüze dünya birçok kanlı çatışmaya sahne oldu. Devam eden uluslararası kanlı savaşların yanı sıra, ortaya çıktığı 19. yüzyıldan bugüne farklılıkları bir milli kimlik potasında eritmeyi amaçlayan ulus devletlerde etnik, dini, mezhep ve cinsiyet grupları gibi farklı vatandaş grupları arasında; sonu, kimi zaman insanlığın en karanlık yüzünü gösteren soykırımlara varan çatışmalar yaşandı. Ancak bu acı deneyimlerin yanında insan ve farklı özellikleri olan gruplar, yine hem uzlaşı hem de barış süreçlerinden geçtiler. Bu nedenle, insanın kendi türüne karşı işlediği suçların (örn. Staub, 2001), biz ve öteki inşası ile yaşanan çatışmaların (Demirdağ ve Hasta, 2020; Fisher, 2006); bu deneyimlerin ortaya çıkardığı uzlaşı ve ortaklıkların psikolojik dinamiklerini, hem çok çeşitli ve zengin kuramsal perspektifler hem de ampirik bulgularla, gruplar arası ilişkilere odaklanarak anlamayı amaçladık.Article Eğitimde Üstbilişsel Düzenleme Envanteri: Öğretmen Versiyonu’nun (EÜDE: Öğretmen-Kendi ve Öğretmen-Sınıf) Geliştirilme Çalışması(Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, 2023) Güzel, Mehmet Akif; Başokçu, Tahsin Oğuz; 0000-0001-5828-1237; AGÜ; Güzel, Mehmet AkifSayısız araştırma, öğretmen ve öğrencilere ait bilişsel ve üstbilişsel süreçlerin öğrencilerin akademik başarısında kritik bir rol oynadığını göstermektedir. Çalışma öncelikle öğretmenlerin kendi, öğrencilerin kendi ve öğretmenlerin öğrencilerinin bilişine dair üstbilişsel hedef, izleme ve kontrol süreçlerini içeren “eğitimde çok düzeyli bir üstbilişsel düzenleme modeli” önermeyi amaçlamıştır. İkinci olarak, önerilen model çerçevesinde “eğitimde üstbilişsel düzenleme envanteri (EÜDE)”nin öğretmenin kendi bilişini ve öğretmenin sınıfının bilişini üstbilişsel olarak düzenlediği boyutlara ait sırasıyla, “öğretmen-kendi” ve “öğretmen-sınıf” formlarının oluşturulması amaçlanmıştır. Alan yazındaki ilgili envanter ve ölçeklerden yararlanarak ve projedeki araştırmacılar tarafından eklenerek oluşturulan anket maddeleri, 5., 6. ve 7. sınıf öğrencilerine çeşitli branşlarda eğitim veren toplam 2055 öğretmene çevrimiçi olarak üç aşamada uygulanmıştır. İlk uygulamada, 483 öğretmen “öğretmen-kendi” ve “öğretmen-sınıf” boyutlarına ait toplam 169 maddeyi 5’li Likert ölçeği üzerinden değerlendirmiştir. İlk uygulama sonunda seçilen 25 “öğretmen-kendi” ve 32 “öğretmen-sınıf” düzeylerine ait madde, ikinci uygulamadaki 790 öğretmen tarafından derecelendirilmiştir. Açımlayıcı faktör analizi sonuçlarına göre belirlenen 18’er “öğretmen-kendi” ve “öğretmen-sınıf” düzeylerine ait madde ise, üçüncü aşamadaki 782 öğretmen tarafından derecelendirilmiş ve elde edilen verilere doğrulayıcı faktör analizi uygulamıştır. Her iki faktör analizi sonuçlarına göre iki formda yer alan üstbilişsel “hedef”, “izleme” ve “kontrol” alt boyutlarına ait maddeler belirlenmiştir. Güvenirlik ve faktör analizleri sonuçları geliştirilen envanterin ölçmek istediği örtük yapıyı güvenilir ve geçerli şekilde ölçtüğünü göstermiştirArticle Gelişimsel Krize Müdahalede Kısa-Yoğun-Acil Psikoterapinin Kullanımı: Bir Olgu Sunumu(2021) KAYA M. Siyabend; Taşkın YILDIRIM; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Psikoloji Bölümü; KAYA, M. SiyabendYaşam dönemleri düşünüldüğünde, gelişimsel krizlerin bireyleri etkilemesi beklendiktir. Buna rağmen, gelişimsel krizlere zamanında ve etkili şekilde müdahalede bulunulmazsa, üstesinden gelinmesi daha zor krizlere dönüşebilmektedir. Bu nedenle zaman zaman sorun yaşayan bireyler, yaşadıkları sorunları çözmek için profesyonel bir destek aramaktadır. Bu çalışmanın amacı; depresyon, yas ve travmatik sorunlarda başarıyla kullanılan dinamik yönelimli kısa – yoğun – acil psikoterapi uygulamasını, gelişimsel kriz yaşayan bir üniversite öğrencisinin sorunu üzerinden betimlemektir. Bu çalışmada psikoterapi araştırmaları için önem arz eden bir yöntem olan vaka çalışması yöntemi kullanılmıştır. Bu bağlamda, psikoterapi almaya gönüllü bir üniversite öğrencisi ile dokuz oturumluk kısa – yoğun – acil psikoterapi uygulaması gerçekleştirilmiştir. Danışana Semptom Tarama Listesi (SCL–90 R), Hacettepe Kişilik Envanteri (HKE), Beck Depresyon Envanteri (BDE), Beier Cümle Tamamlama Testi B Formu öntest – sontest – izleme testi olarak uygulanmıştır. Araştırmada kullanılan ölçme araçları psikoterapi sürecine dair nicel verileri ortaya koyarken, anamnestik görüşmeler ve terapi oturumları sürece dair nitel verileri ortaya koymuştur. Ardından bu veriler nitel içerik analizine tabi tutulmuştur. Sonuç olarak bu terapi yönteminin, danışanın sorunlarının çözümünde etkili olduğu tespit edilmiştir.Article MİLLİ VE MODERN KÖYLÜNÜN PEŞİNDE: HALKEVLERİNİN KÖY GEZİLERİ(Rasim Özgür Dönmez, 2023) Balkılıç, Özgür; 0000-0002-0309-583X; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi; Balkılıç, ÖzgürErken Cumhuriyet Dönemi’nin yaklaşık ilk on yılı sonucunda rejimle halk ve köylüler arasındaki açıyı kapatmak üzere kurulan Halkevleri, o güne kadar genellikle dağınık cemaatler halinde yaşayan Anadolu köylülüğünden modern bir millet yaratmanın peşine düşmüş ve Türkiye’nin birçok bölgesinde kurulan bu kurum milletin özü olarak tarif ettikleri köylüyü keşfetmek ve medeni ve milli bilgiler doğrultusunda ıslah etmek için köylere geziler düzenlemişti. Ancak dönemin milliyetçi söyleminde romantik bir tarzla yüceltilen köylere düzenlenen bu geziler köy ve köylüyle gerçek karşılaşma anlarına denk düştü ve söylemsel olarak yüceltilen köylü ile var olduğu halde haliyle keşfedilen köylü arasındaki açı dönemin kadrolarına bir hayal kırıklığı olarak yansıdı. Bu makale, Kemalizm’in modern millet projesinin araçlarından birisi olarak köy gezilerine odaklanarak, Erken Cumhuriyet döneminde millet tahayyülünün köy gezileri gibi gerçek karşılaşma anlarında yaşadığı sarsıntıyı incelemekte ve köyü söz konusu milli ve modern imgeye göre dönüştürebilmek adına, köylünün içinde bulunduğu mevcut “geri” durumun tarihsel ve toplumsal kökenlerini neredeyse hiç dikkate almaksızın yapılan tavsiyelerin ve sınırlı da olsa bazı “bilimsel” uygulamaların köye ve köylüye dışsal kaldığını iddia etmektedir. Gerçekten de köy gezileri, rejim ile halkın kaynaştığı anlardan ziyade, köycü açısından yücelttikleri imgenin gerçekliğiyle karşılaştıklarında yaşadıkları bir hayal kırıklığı, köylüler açısından ise bir takım güç sahibi “dışarlılıkların” toplumsal yaşamlarına dokunmayan buyurgan tavsiye ve öğütlerinden ibaret kalmış, dolayısıyla, amaçlananın tersine rejim ve aydınlar ile köy ve köylü arasında bir sınır çekme edimine denk düşmüştür.Article Psikoloji ve Edebiyat: Gelişim Psikolojisi Perspektifinden Yaşlılık Döneminin Bir Edebi Eser Üzerinden Analizi(Afyon Kocatepe Üniversitesi, 2024) KAYA, MEHMET SİYABEND; 0000-0001-9614-249X; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Psikoloji Bölümü; KAYA, MEHMET SİYABENDÜlkemizde gelişim dönemleriyle ilgili yapılan çalışmaların yaygınlığına bakıldığında, “yaşlılık” döneminin yeterince ele alınmadığı, bununla birlikte geriatri, psikoloji, psikolojik danışma ve rehberlik, sosyal çalışma gibi bilim dallarında yaşlılık ile ilgili çalışmaların yürütülmeye başlandığı görülmektedir. Ayrıca burada sözü edilen yaşam dönemlerinin yalnızca bilime değil edebiyata da konu olmaya başladığı dikkat çekmektedir. Edebi eserlerin analiz edilmesinde psikoloji biliminin önemi düşünüldüğünde, lisans öğrencilerinin yetişmesinde öğrencilerin dikkatini romanların psikolojik tahliline çekmenin önemli olduğu düşünülmektedir. Bu doğrultuda bu araştırmanın temel amacı, edebi eserlerin temelde psikolojik danışma ve rehberlik, psikoloji ve sosyal hizmet gibi bilim dallarında özelde ise “gelişim psikolojisi”, “yaşlılık psikolojisi” ve “yaşam dönemleri ve uyum problemleri” gibi derslerde nasıl kullanılabileceğine ilişkin bir model sunmaktır. Bu amacı gerçekleştirebilmenin en uygun yollarından biri ise nitel bir araştırma yöntemi olan “doküman analizi” yöntemini kullanmaktır. Bu doğrultuda, çalışmada Fransız yazar Jean-Louis Fournier’in (2012) “Son Siyah Saçım ve İhtiyar Delikanlılara Bazı Öğütler” isimli eserin Türkçe çevirisi doküman olarak kabul edilmiştir ve içerik analizi ile incelenmiştir. Sonuç olarak bu çalışmanın yukarıda sözü edilen derslerin öğretiminde etkili olabileceği düşünülmektedir.Article TALAS AMERİKAN KOLEJİ ÖZELİNDE MİSYONER OKULLARINA SOSYOLOJİK BİR BAKIŞ(Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 2023) Göver ,İbrahim Faruk; 0000-0002-1258-0124; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü; Göver, İbrahim FarukBarınma ve gıda insanların biyolojik anlamda varlıklarını sürdürebilmeleri için ne anlam ifade ediyorsa eğitim de insanların sosyal anlamda var olabilmeleri ve toplumsal statü elde edebilmeleri için aynı anlamı ifade etmektedir. Eğitimin taşıdığı bu önemin farkında olan bazı dini örgütler ve yapılar, tarihsel süreç içerisinde dil, din ve ırk ayrımı gözetmeksizin çeşitli ülkelere eğitim hizmeti götürmüşlerdir. Literatürde kapsamlı çalışmalara ve tartışmalara konu olan misyoner yapıların sahada karşılaştıkları zorluklar sonrası kendilerini yeniden tanımladıkları ve hizmet götürdükleri ülkeleri değiştirirken aslında kendilerinin de değiştiği görülmektedir. Bu tür faaliyet yürüten örgütlerden biri de “American Board of Commissioners for Foreign Missions” dır (Kısaca ABCFM ya da Amerikan Board). Bu kuruluş, 1820’li yıllardan itibaren Osmanlı topraklarında misyonerlik faaliyetleri yürütmüş ve Anadolu’da çok sayıda okul açmıştır. Amerikan Board’un açtığı bu okullardan biri de 1871-1967 yılları arasında faaliyet gösteren Kayseri Talas Amerikan Kolejidir. Bu okul hakkında özellikle tarih, eğitim ve mimarlık alanlarında çeşitli çalışmalar yapılmış ancak misyonerlik faaliyetlerini ve okulu sosyolojik açıdan ele alan bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu nedenle bu çalışmada misyonerlik faaliyetleri ve Talas Amerikan Kolejinin bölge halkı üzerindeki etkilerinin sosyolojik açıdan değerlendirilmesi amaç edinilmiştir. Çalışma kapsamında konu ile ilgili literatürün yanı sıra Amerikan Board’un arşiv belgelerinden de yararlanılmıştır.Article TÜRKİYE GÖÇ VE MÜLTECİ POLİTİKASININ DIŞ POLİTİKA EKSENİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ: 2000-2017(Rasim Özgür Dönmez, 2019) Teke-Lloyd, Fatma Armagan; 0000-0001-5439-439X; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü; Teke-Lloyd, Fatma ArmaganMakalenin amacı, 2000-2017 yılları arasında Türkiye’nindeğişen göç ve mülteci politikasını dış politikanın birizdüşümü olarak değerlendirmektir. Makalenin argümanı,Türkiye’nin göç ve mülteci politikası 2000-2011 tarihleriarasında Avrupa Birliği (AB)’ne üyelik modeline çerçevesindedönüştüğü iken, 2011-2017 arası göç politikası/söylemindekidönüşümüm temel hedefi Avrupa ve Ortadoğu’da siyasimanevra alanını genişletmek olmuştur. Buna ilaveten, budönemde Türkiye’nin dış politikada yaşadığı süreciAvrupalılaşma (Europeanization) ve Avrupa’dan uzaklaşma(de-Europeanization) olarak değerlendirir. Avrupalılaşmaolarak tanımlanabilecek, 2000-2011’i kapsayan dönemdeTürkiye, AB’nin ‘güvenlikçi’ sınır politikalarına bazen adapteolmuş, bazen ise AB’nin eleştirilerine rağmen ‘esnek’ göçpolitikasına devam etmiştir. Buradaki siyasi sürecin dinamiği,Türkiye’nin AB üyeliğine inancı doğrultusunda şekillenmiştir.2011 yılından itibaren ise, Avrupa’dan uzaklaşma dediğimizsürece girilmiş ve Ahmet Davutoğlu’nun Ortadoğu’da hamilikiddiası ve AB ile bozulan ilişkiler çerçevesinde göç politikası farklılaşmıştır. Sonuç olarak, AB üyeliği girişimleri, ikiliilişkilerdeki gerilimler yüzünden sekteye uğramış ve reformlaraskıya alınmıştır. Suriye göçmen krizi ise, uluslararasısiyasetteki dengeleri değiştirerek, AB’yi Türkiye ile yenidenişbirliği kurmaya mecbur bırakmıştır.Article Türkiye ve Japonya’nın Deprem Gerçekliği: Karşılaştırmalı Bir Analiz(Mevzu –Sosyal bilimler dergisi, 2023) Göver, İbrahim Hakan; 0000-0002-1258-0124; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü; Göver, İbrahim HakanTürkiye’de yaşanan her ciddi deprem sonrası sık sık kamuoyuna Japonya örneği getirilmekte ve yaşanan can kayıpları nedeniyle Türkiye Japonya ile karşılaştırılmaktadır. 2023’te gerçekleşen ve çok sayıda can kaybına yol açan 6 Şubat depremleri sonrasında da aynı konu gündeme gelmiştir. Bunun nedeni her iki ülkenin de bir deprem ülkesi olmasına rağmen, Japonya’nın Türk kamuoyunda büyük depremlerle baş edebilen, deprem farkındalığına sahip bir ülke olarak tanınmasıdır. Ancak, kamuoyunda yapılan bu tür karşılaştırmalar sadece yüzeyseldir ve bilimsel bir anlam ifade etmemektedir. Bu çalışmanın amacı; kamuoyundaki bu algıyı bilimsel bir platforma taşımak, Japonya’nın kamuoyunda oluşturduğu algıda doğruluk payı olup olmadığını özellikle toplumsal ve kültürel etmenleri de dikkate alarak araştırmak ve doğruluk payı varsa bunu nedenleriyle ortaya koymaktır. Çalışmada ülkelerin karşılaştırılması amacıyla depremle ilgili 3 temel parametre belirlenmiştir: a) coğrafi ve beşerî göstergeler, b) yapısal ve yasal göstergeler, c) ekonomik, siyasi ve sosyokültürel göstergeler. Daha sonra ülkeler bu göstergelerdeki verilere göre birbiri ile karşılaştırılmıştır. Yapılan karşılaştırma sonucu Japonya’nın doğal afetlere daha yatkın bir ülke olmasına rağmen depremlerde Türkiye’den daha az kayıp yaşadığı ve bu durumun iki ülke arasındaki toplumsal ve kültürel farklılıklardan kaynaklandığı belirlenmiştir.Article Türkiye’de Ataerkinin Kadın İstihdamı Tabusu: İşveren Tutumları Üzerine Bir Uygulama(Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi, 2023) ŞahanKaya Adar , Aslı; Dedeoğlu, Saniye; 0000-0003-2174-3076; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü; Dedeoğlu, SaniyeDünya genelinde, 1970’li yıllardan beri ihracata dayalı ekonomik modelde kadın işgücünün büyük bir öneme sahip olduğu bilinmektedir. Nitekim tüm dünyada ‘istihdamda feminizasyon’un öne çıkması da bunu doğrular niteliktedir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de ihracata dayalı ekonomik modelin kadın istihdamına etkisini talep yönlü analiz edebilmektir. Bu amaç doğrultusunda Malatya, Şanlıurfa ve Adıyaman Organize Sanayi Bölgeleri’ndeki (OSB) 212 işveren/yönetici ile tarama (survey) yöntemiyle görüşmeler gerçekleştirilmiş ve ayrıca 15 derinlemesine görüşme yapılmıştır. Araştırma bulgularına göre, araştırma kentleri başta olmak üzere bölgeye yönelik sanayi teşviklerinden faydalanmak amacıyla üretim birimlerini buralara taşıyan yatırımcıların kadın istihdamı ve mevcut işgücünün en az yarısının kadınlardan oluşması konusundaki tutumlarına bağlı olarak bu bölgede kadınların çalışma yaşamına daha yüksek oranlarda katılacağı yönünde olumlu işaretler bulunmaktadır. Nitekim araştırmanın yapıldığı Malatya, Adıyaman ve Şanlıurfa bölgelerinde son on yıl içinde kadın işgücüne katılım oranlarında ve istihdam oranlarında artışlar yaşanmıştır. Yine de araştırma bölgesi özelinde istihdamın koşulları dikkate alındığında kadınların işgücüne katılımlarının artmasının gerçekte olumlu bir işaret olarak algılanması zorlaşmaktadır. İşverenlerin/yöneticilerin kadın çalıştırma konusundaki genel tutumlarına bakıldığında, bölgede ataerkil sistem ile sermaye ilişkisinin birbirlerinin devamlılığı için kurulduğu görülmüştür. Bu ilişki, kadınları evlilik ve annelik gibi sosyal ilişkiler üzerinden tanımlayarak kadınların hane içindeki konumlarını sağlamlaştırmakta ve toplum tarafından kabul edilmek için kadınlar da bu görevleri yerine getirmek amacıyla işgücü piyasasının dışında kalmaktadırlar. Öbür taraftan kapitalist birikim sistemi geçimlik aile ücretini temin etmeyerek kadınların işgücü piyasasında kayıt dışı, geçici ve düşük ücretlerle çalışmasını güvence altına almaktadır. Keza anket sonuçları ve derinlemesine görüşmelerde kadınların asli sorumluluklarının kadınları hane içinde tanımlayan ev- içi işler ile çocuk bakımı olduğu, kadınların gece vardiyalarında çalışmalarının uygun olmadığı, çocuk sahibi kadınların çalışmasının doğru olmayacağı ve kadınların çalışma yaşamına katılabilmek için aile reisinin izninin gerekliliği gibi ifadelerin işverenlerin/ yöneticilerin neredeyse tamamının görüşlerini yansıtmaktadır. Bu sonuçlar, araştırma bölgesinde kadınların çalışma yaşamına düşük katılım oranlarını açıklamak için güçlü göstergelerdir. Hepsinin de ötesinde bölgede kadın istihdamına sadece zorunlu olduğunda başvurulduğuna ilişkin genel bir tutum mevcuttur.Article Türkiye’de Ataerkinin Kadın İstihdamı Tabusu: İşveren Tutumları Üzerine Bir Uygulama(Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi, 2023) Dedeoğlu, Saniye; Şahankaya Adar, Aslı; 0000-0003-2174-3076; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü; Dedeoğlu, SaniyeDünya genelinde, 1970’li yıllardan beri ihracata dayalı ekonomik modelde kadın işgücünün büyük bir öneme sahip olduğu bilinmektedir. Nitekim tüm dünyada ‘istihdamda feminizasyon’un öne çıkması da bunu doğrular niteliktedir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de ihracata dayalı ekonomik modelin kadın istihdamına etkisini talep yönlü analiz edebilmektir. Bu amaç doğrultusunda Malatya, Şanlıurfa ve Adıyaman Organize Sanayi Bölgeleri’ndeki (OSB) 212 işveren/yönetici ile tarama (survey) yöntemiyle görüşmeler gerçekleştirilmiş ve ayrıca 15 derinlemesine görüşme yapılmıştır. Araştırma bulgularına göre, araştırma kentleri başta olmak üzere bölgeye yönelik sanayi teşviklerinden faydalanmak amacıyla üretim birimlerini buralara taşıyan yatırımcıların kadın istihdamı ve mevcut işgücünün en az yarısının kadınlardan oluşması konusundaki tutumlarına bağlı olarak bu bölgede kadınların çalışma yaşamına daha yüksek oranlarda katılacağı yönünde olumlu işaretler bulunmaktadır. Nitekim araştırmanın yapıldığı Malatya, Adıyaman ve Şanlıurfa bölgelerinde son on yıl içinde kadın işgücüne katılım oranlarında ve istihdam oranlarında artışlar yaşanmıştır. Yine de araştırma bölgesi özelinde istihdamın koşulları dikkate alındığında kadınların işgücüne katılımlarının artmasının gerçekte olumlu bir işaret olarak algılanması zorlaşmaktadır. İşverenlerin/yöneticilerin kadın çalıştırma konusundaki genel tutumlarına bakıldığında, bölgede ataerkil sistem ile sermaye ilişkisinin birbirlerinin devamlılığı için kurulduğu görülmüştür. Bu ilişki, kadınları evlilik ve annelik gibi sosyal ilişkiler üzerinden tanımlayarak kadınların hane içindeki konumlarını sağlamlaştırmakta ve toplum tarafından kabul edilmek için kadınlar da bu görevleri yerine getirmek amacıyla işgücü piyasasının dışında kalmaktadırlar. Öbür taraftan kapitalist birikim sistemi geçimlik aile ücretini temin etmeyerek kadınların işgücü piyasasında kayıt dışı, geçici ve düşük ücretlerle çalışmasını güvence altına almaktadır. Keza anket sonuçları ve derinlemesine görüşmelerde kadınların asli sorumluluklarının kadınları hane içinde tanımlayan eviçi işler ile çocuk bakımı olduğu, kadınların gece vardiyalarında çalışmalarının uygun olmadığı, çocuk sahibi kadınların çalışmasının doğru olmayacağı ve kadınların çalışma yaşamına katılabilmek için aile reisinin izninin gerekliliği gibi ifadelerin işverenlerin/ yöneticilerin neredeyse tamamının görüşlerini yansıtmaktadır. Bu sonuçlar, araştırma bölgesinde kadınların çalışma yaşamına düşük katılım oranlarını açıklamak için güçlü göstergelerdir. Hepsinin de ötesinde bölgede kadın istihdamına sadece zorunlu olduğunda başvurulduğuna ilişkin genel bir tutum mevcuttur.bookpart.listelement.badge Türkiye'de Çevre Alanında Çalışan STK'lar Karşılaştırmalı Bir Analiz(Seçkin Yayıncılık, 2021) Bora AKİNCE; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler BölümüTürkiye'de Çevre Alanında Çalışan STK'lar Karşılaştırmalı Bir Analiz,Article Türkiye’de Kadın Kooperatifleri: Mevcut Durum Analizi, Kadın Güçlenmesi ve İstihdam Yaratma Potansiyeli(DİSK Birleşik Metal-İş, 2023) Şahankaya Adar, Aslı; Dedeoğlu, Saniye; Kurtuluş, Güneş; 0000-0003-2174-3076; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü; Dedeoğlu, SaniyeTürkiye hala toplumsal cinsiyet normlarının çok güçlü olduğu ve kadınların ekonomik yönden birçok dezavantajı yaşadıkları bir ülkedir. Bunun en bariz gözlemlenebildiği alan ise, işgücü piyasasıdır. Türkiye’de kadınların işgücü piyasasına katılımları ve istihdam oranları OECD ve AB ülkeleriyle karşılaştırıldığında oldukça düşüktür. Son dönemde kadın ekonomik ve sosyal hayata katılımlarının artırılması amacıyla alternatif bir güçlenme aracı ve istihdam modeli olarak kadın kooperatifleri öne çıkmaktadır. Nitekim kadın kooperatiflerinin yaygınlaşması amacıyla kamu kurumları, yerel yönetimler, uluslararası kuruluşlar ve STK’lar kadın kooperatiflerini maddi olarak ve kooperatiflerin kuruluş ve işletilmesiyle ilgili eğitimler aracılığıyla teknik açıdan desteklemektedirler. Ancak desteklerle sayıları gün geçtikçe artan kadın kooperatiflerinin mevcut durumunu ortaya koyan çalışmaların sınırlı olmasının yanında aktif kadın kooperatifleri ve bunların ortakları sayıları ile faaliyet alanları gibi bilgilere ulaşmak da oldukça güçtür. Bu alandaki bilgi eksikliği kadın kooperatiflerinin hem nicelik hem de nitelik açısından değerlendirilmesini zorlaştırmakta, kuruluş hedefleri ile faaliyetleri arasındaki ilişkinin analiz edilmesini engellemektedir. Bu çalışmada Türkiye’de kadın kooperatiflerinin mevcut durumu, kadın kooperatiflerinin istatistiki bölge sınıflandırmalarına göre düzey 2’de yer alan 26 bölgedeki dağılımları ve üretim ile hizmet sınıflandırmaları da dikkate alınacak şekilde incelenmiştir. Bunu yaparken Ticaret Bakanlığı’nın resmî sitesindeki verilerden, üst birliklerden elde edilen verilerden ve çalışma süresinde doğrudan iletişime geçilerek ulaşılan kadın kooperatiflerinin verilerinden yararlanılmıştır. Bu çalışma son yıllarda kadın kooperatif sayılarındaki hızlı artışa rağmen, kadın kooperatiflerinin kadın istihdamını arttırmada ve kadın güçlenmesini desteklemekte epey zayıf etkiler yarattığını göstermektedir. Fakat yine de uzun vadede kadın kooperatiflerinin toplumsal yaşamda ve çalışma yaşamında toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin ortadan kaldırılmasında veya azaltılmasında önemli bir güçlenme aracı olduğu söylenebilir.Article ULUSLARARASI HUKUKTA ÇÖZÜM MEKANİZMALARI VE ULUSLARARASI HUKUKTA UYGUNLUĞUN SAĞLANMASI MEKANİZMALARI: KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ(Kırklareli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2021) Bora AKİNCE; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler BölümüUluslararası hukukun temel kaynaklarından bir tanesi devletler arasında imzalanan uluslararası antlaşmalardır. Devletler kendi aralarındaki antlaşmalara ahde vefa ilkesi gereği genellikle uyma eğilimi göstermektedirler. Ancak devletlerin kendi aralarında imzaladıkları antlaşmalara zaman zaman uymadıkları da görülmektedir. Anarşik bir uluslararası sistemde devletler arasında uyuşmazlıklar çok sık görülmektedir. Devletler çıkarlarına ters düştükleri durumlarda ister istemez farklı devletler ile uyuşmazlığa taraf olabilmektedirler. Uyuşmazlıkların çözümü için uluslararası hukukta barışçıl çözüm ve yargısal çözüm olmak üzere iki çözüm yolu bulunmaktadır. Yargısal çözüm devletlerin ancak yargı yetkisini kabul ettikleri bir mahkeme veya tahkim ile mümkün olabilmektedir. Barışçıl çözüm yolları Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 33. Maddesinde belirtilmiştir. Bu çözüm yollar görüşme, soruşturma, arabuluculuk, uzlaşma, hakemlik ve yargısal çözümdür. Bunun yanında bazı uluslararası antlaşmalar kendi yargısal çözüm mekanizmalarını da oluşturmuştur. 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, Avrupa Birliği’nin yargı organları bu alanda verilebilecek başlıca örneklerdir. Bu çalışmada barışçıl ve yargısal yoldan anlaşmazlıkların çözümü ile uluslararası hukukta uygunluğun sağlanması mekanizmaları karşılaştırılacaktır.Article Üstbilişsel İzleme ve Matematiksel Yeterlilikler: Bilişsel Tanı Modeli ve Sinyal Tespit Kuramı Yaklaşımı(Türk Eğitim Derneği (TED) İktisadi İşletmesi, 2021) Güzel, Mehmet Akif; Kalkan, Ömür Kaya; 0000-0001-5828-1237; AGÜ, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Psikoloji Bölümü; Güzel, Mehmet AkifÖğrencilerin matematik becerilerinin belirlenmesinde, diğer birçok sınıf içi değerlendirmenin yanında, PISA (Uluslararası Değerlendirme Programı) ve TIMMS (Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması) gibi çeşitli ülkelerde standart olarak kullanılan ölçme araçları bulunmaktadır. Ülkelerarası uygulanan bu geniş ölçekli testlerdeki soru içerikleri, soru yanıtlama türü, puanlanmalar ve analiz yöntemleri yıllar içinde çeşitlenmiştir. Bu araştırmada, PISA matematik testine ait becerilerin değerlendirmesinde daha önceden kullanılmamış olan Bilişsel Tanı Modeli (BTM) ve Sinyal Tespit Kuramı’na (STK) ait analiz yöntemleri birlikte kullanılarak bu becerilerin tek bir test prosedürü içinde belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda rastgele örnekleme yöntemiyle İzmir ilinden belirlen 6. Sınıf öğrencilerine (N=230),PISAmatematiktesti eşdeğerliğinde farklı madde formatlarının kullanıldığı (çoktan seçmeli, doğru yanlış, kısa cevaplı) ve doğru/yanlış olarak dikatomik şekilde puanlanan 12 sorudan oluşan bir matematik testi uygulanmıştır. BTM ölçümleri DINA (the Deterministic Input Noisy Output and Gate) model kullanılarak gerçekleştirilmiştir. STK yöntemiyle ise, bireyin doğru ve yanlış yanıtlarını ayırt edebilme becerisi olarak tanımlanan “üstbilişsel izleme” performansının ölçülmesi amacıyla, katılımcılardan her bir soru maddesi için sırasıyla, soruyu çözüp çözemeyeceğini belirtmesi, doğru yanıtlayabileceğini düşünmemiş olsa bile bir tahminde bulunması ve verdiği yanıtların doğruluğundan ne kadar emin olduklarını derecelendirmeleri istenmiştir. Üstbilişsel izleme performansı, özetle, katılımcıların gerçekte doğru olan yanıtlarında soruyu yanıtlayabileceğini seçip yüksek eminlik düzeyleri vermesi, yanlış olan yanıtlarında ise soruyu yanıtlayabileceğini düşünmemesini ve tahminleri için düşük eminlik düzeyleri vermesiyle, yanıtlarının doğru ve yanlış olarak ayrımını ne kadar iyi yapabildiğinin puanlanmasıyla elde edilmiştir. Sonuçlar, PISA testinin BTM yöntemine iyi uyum sağladığını göstermiş ve BTM yöntemiyle belirlenen dört temel beceriden (“ilişkilendirme ve iletişim”, “matematikleştirme”, “akıl yürütme ve strateji geliştirme” ve “sembolik ve teknik dil kullanımı”) özellikle “akıl yürütme ve strateji geliştirme” becerisi yüksek olan öğrencilerin üstbilişselizleme performanslarının da yüksek olduğu görülmüştür. Araştırma, doğru ve yanlış yanıtları yüksek oranda ayırt edebilme becerisinin gerçekte hangi özelliklerle ilişkili olduğunun bulunması konusundaki çalışmalarına katkı sağlamaktadır. Bulgular temelinde, üstbilişsel izleme becerisinin özgül olarak “akıl yürütme ve strateji geliştirme” olarak gözlenen alt özelliğe sahip olmakla ilişkili olabileceği önerilmiştir. Ek olarak, PISA testinde -veya herhangi bir başka de olabileceği gibi-üstbilişsel izleme performansının STK ölçüm metodu gibi görece kolay ek bir test prosedürüyle ölçülerek, testte ölçülen becerilerin yanında öğrencilerin diğer ilgili üst-düzey becerileri hakkında da bilgiler elde edilebileceği önerilmektedir.