Biyomühendislik Ana Bilim Dalı Tez Koleksiyonu
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.12573/417
Browse
Browsing Biyomühendislik Ana Bilim Dalı Tez Koleksiyonu by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 38
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis Lösemi Hücrelerinin Hücre Yüzey Ayıraçları ile İmmünomanyetik Ayrıştırılması ve Sabitlenmesi(Abdullah Gül Üniversitesi, 2017) GERÇEK, TAYYİBE; Gerçek, Tayyibe; İçöz, Kutay; AGÜ, Yaşam ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü; GERÇEK, TAYYİBE; 01. Abdullah Gül UniversityAkut Limfoblastik Lösemi, kısaca ALL, özellikle B öncüllü Akut Limfoblastik Lösemi çocukluk kanserleri arasında en yaygın olan kan malignitesidir. Löseminin farklı çeşitlerde tedavileri bulunmaktadır ancak terapiden sonra hastanın vücudunda kalan kanser hücrelerinin yüzünden yıllar içinde hastalığın tekrarlama ihtimali vardır. Fakat terapiden sonra kalan bu kanser hücreleri rutin klinik takip testlerinde görünmemektedir. Bu tarz lösemi gibi hastalıklar Minimal Kalıntı Hastalığı (Minimal Residual Disease-MRD) olarak adlandırılır. Günümüzde MRD tayini için yalnızca iki yol bulunmaktadır. Bunlar akım sitometrisi ve eş zamanlı polimeraz zincir reaksiyonudur. Birçok farklı laboratuvarda bu cihazlardan bulunmasına rağmen, cihazlar MRD tayini için kalibre olmak zorundadır. Bugünlerde MRD tayininin gerekli olduğu konusunda bir görüş birliği vardır ancak nasıl ve ne zaman yapılması gerektiği konusu yetkililer tarafından hala tartışılmaktadır. Bu projenin nihai hedefi MRD tayin edebilen bir çip üretmektir. Bu çalışmayla ise nano ve mikro boyutlarda manyetik boncuklar kullanarak lösemi hücrelerini yakalamaya çalışıyoruz. Bu manyetik boncuklar, lösemi hücrelerinin membranında bulunan CD19 ve CD45 işaretleyicileriyle kaplanmıştır. Manyetik boncuklarla hücreleri yakaladıktan sonraki adım onları yüzeye sabitlemektir. Altın yüzeyler kullanılmakta ve gerekli antikorlarla işlevsel hale getirilmektedir. Böylelikle bir immunosandviç yapısı oluşmakta ve hücreler yüzeye sabitlenmektedir.Master Thesis Centella Asiatica Ekstraktı İçeren Çift Katmanlı Elektro Eğrilmiş Yara Örtüsü(2019) Koç, Nuray; İşoğlu, İsmail Alper; 01. Abdullah Gül University; 04. Yaşam ve Doğa Bilimleri Fakültesi; 04.01. BiyomühendislikElektroeğirme yöntemi ile hazırlanan, ekstra sellülar matrisin doğal yapısını taklit eden inovatif ve biyoaktif yara örtüleri geleneksel yara bakım uygulamalarına alternatif olarak önemli bir ilgi kazanmaktadır. Bu çalışmada, elektroeğirme yöntemi ile kuaterner poli(4-vinil piridin) bir üst katmana, Centella Asiatica (CA) ekstratı içeren poli(D,L-laktik-ko-glikolik asit) (PLGA)/poli(3-hidroksibütirat-ko-3-hidroksi valerat) (PHBV) bir alt katmana sahip çift katmanlı bir yara örtüsü üretilmiştir. Elektroeğrilmiş membranların uniform ve boncuksuz fiber yapıları taramalı elektron mikroskop (SEM) kullanılarak gösterilmiştir. CA ekstraktı içeren PLGA/PHBV membranların ortalama fiber çapları 0,471±0,11 μm olarak hesaplanırken, elektroeğrilmiş poli(Q-VP) membranların ortalama fiber çapları 0,460±0,057 μm olarak bulunmuştur. Kimyasal, termal ve mekanik özellikleri, elektroeğrilmiş membranların absorbsiyon kapasitesi ve ayrıca PLGA/PHBV membranlardan CA ekstraktının kümülatif salımı araştırılmıştır. Elektroeğrilmiş membranlar üzerinde insan fibroblast hücrelerinin önceden belirlenen günler için canlılık, yapışma ve tutunma testleri colorimetric CellTiter 96® AQueous One Solution Cell Proliferation Assay (MTS assay) ve SEM ile gösterilmiştir. Sonuçlar, CA içeren çift katmanlı elektroeğrilmiş yara örtüsünün insan fibroblast hücrelerinin tutunma ve çoğalmasına olanak sağladığını göstermiştir. Bu sebepten, CA ekstraktı içeren çift katmanlı yara örtüsünün yara bakımı uygulamaları için umut verici bir potansiyele sahip olduğu değerlendirilmiştir.Master Thesis Cisplatin Temelli Nefrotoksisite Karşıtı Böbrek Hedefli Bir Nanotaşıyıcı Formülasyonu Geliştirilmesi(Abdullah Gül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019) Çakır, Şerife; Aydın, Erkin; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; 01. Abdullah Gül UniversityKitosan doğal bir polimer olup diğer sentetik polimerlere oranla vücutta daha az toksik etki göstermektedir. İyonik jelasyon metodu ile üretilen kitosan sodyum tripolifosfat (TPP) nanopartiküllerin böbrek ve beyin dokusu gibi insan vücut dokuları için iyi bir ilaç salınım araçları olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada bir anti-kanser ilacı olan cisplatinin böbreklere oluşturduğu nefrotoksisiteyi gidermek için, gen susturucu siRNA'larla yüklü kitozan-TPP nanoparçacıkları kullanılmıştır. In vitro çalışmalar human kidney cell line olan Hek293 hücrelerinde denenmiş olup nanoparçacıkların hücreye girişleri ise floresan mikroskobu ve flow sitometri ile doğrulanmıştır. MTT ve XTT sonuçlarına göre nanoparçacıkların toksik etkisi düşük bulunmuştur. In vivo çalışmalara bakıldığında ise, balb-c tip 6-8 haftalık farelere siRNA yüklü nanoparçacık enjeksiyonu yapılmıştır. Sisplatin ile muamele edilmiş fareler kontrol ve siRNA-yüklü kitosan nanopartiküller grubu olarak hayvan grupları kullanılmıştır. Sisplatin enjeksiyonlarından sonra, siRNA-nanopartükül verilmesinden sonra farelerdeki kreatinin ve BUN seviyeleri değişimi incelendi. GAPDH bir kontrol geni olup PKC, P53, OCT1, OCT2 ve GGT genleri böbrek proximal tübül hücrelerinde önemli rollere sahiptir. Bu çalışmada bu genlerin mRNA seviyelerine de kantitatif PCR ile bakılmıştır. Enjeksiyonun ilk günlerinde siRNA'lar azalmış iken devam eden günlerde bu etki kaybolmuştur. Böylelikle her siRNA'nın susturma potansiyeli değişkenlik göstermektedir. Fakat bu değişkenlik çalışmada anlamlı bir değişim göstermektedir.Master Thesis THE ROLE OF CERAMIDE METABOLISM IN APOPTOSIS TRIGGERED BY RESVERATROL AND THE THERAPEUTIC POTENTIAL OF RESVERATROL IN PH+ ACUTE LYMPHOBLASTIC LEUKEMIA(Abdullah Gül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019) Oğuz, Osman; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; 01. Abdullah Gül UniversityThe mechanisms underlying the growth inhibitory effect of resveratrol on Ph + ALL cells were investigated with regard to targeting of ceramide metabolism and changes in BCR-ABL expression. Growth inhibition and apoptotic effects of resveratrol, SK inhibitor (SKI II), GCS inhibitor (PDMP), SPT inhibitor (myriocin) and resveratrol-inhibitor combinations were investigated by MTT cell proliferation test, Annexin-V/PI staining, caspase-3, PARP expression and cytochrome c release by western blot, while cytostatic effect was investigated by flow cytometry. The effect of resveratrol, inhibitors and combinations on BCR-ABL protein expression was determined by western blot. The effect of resveratrol on SPT, SK-1/2, GCS protein expression was determined by western blot. In both cell lines resveratrol and resveratrol with SKI II and PDMP suppressed cell growth, triggered apoptosis and arrested the cell cycle at S phase. Resveratrol: myriocin combination showed cell-specific effects on cell growth and cell cycle, but triggered apoptosis in both cells. Resveratrol and combinations generally increased cytochrome-c release, caspase-3 cleavage and PARP cleavage, but cell-specific changes were also detected. Resveratrol decreased the expression of SK-1 / SK2 and GCS in both cells and increased SPT expression. While resveratrol, SKI II and PDMP decreased BCR-ABL expression and myriocin increased BCR-ABL expression. Resveratrol: SKI II and resveratrol: PDMP caused increases in BCR-ABL, while resveratrol: myriocin reduced BCR-ABL expression. As a result, resveratrol suppressed cell growth and triggered apoptosis on Ph + ALL by regulating ceramide metabolism and BCR-ABL expression.Master Thesis Centella asiatica extract containing bilayered electrospun wound dressing(Abdullah Gül Üniversitesi, 2019) KOÇ, NURAY; AGÜ, Yaşam ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü; KOÇ, NURAY; 01. Abdullah Gül UniversityInnovative and bioactive wound dressings prepared by electrospinning mimicking the native structure of the extracellular matrix (ECM) have gained significant interest as an alternative to conventional wound care applications. In this study, bilayered wound dressing material was produced by sequential electrospinning of quaternized poly(4- vinyl pyridine) (upper layer) on the Centella Asiatica (CA) extract containing electrospun poly(D, L-lactide-co-glycolide) (PLGA)/poly(3-hydroxybutyrate-co-3- hydroxy valerate) (PHBV) blend membrane (lower layer). Scanning electron microscopy (SEM) was utilized to show a uniform and bead-free fiber structure of electrospun membranes. The average diameter of CA extract containing electrospun PLGA/PHBV blend membrane was calculated 0.471±0.11 µm, whereas the average fiber diameter of electrospun poly(Q-VP) membranes was in the range of 0.460±0.057 µm. Chemical, thermal, mechanical properties, and adsorption capacity of electrospun membranes, as well as the cumulative release of CA from the electrospun PLGA/PHBV membrane, were investigated. Viability, adhesion, and attachment of human fibroblast cells on the electrospun membranes on pre-set days were evaluated by the colorimetric CellTiter 96® Aqueous One Solution Cell Proliferation Assay (MTS assay) and SEM. Results revealed that CA loaded bilayered electrospun wound dressing showed promoted attachment and proliferation of fibroblasts. Hence, it can be concluded that CA extract containing bilayered electrospun wound dressing prepared in this study has a promising potential for wound healing applications.Master Thesis Otofaji Modülasyonu ve Hedgehog İnhibisyonunun AML Hücre Hatlarının Çoğalması ve Hayatta Kalması Üzerine Etkisi(2019) ŞANSAÇAR, MERVE; Şansaçar, Merve; Khatıb, Mona El; AGÜ, Yaşam ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü; ŞANSAÇAR, MERVE; 01. Abdullah Gül University; 04. Yaşam ve Doğa Bilimleri Fakültesi; 04.01. BiyomühendislikAkut miyeloid lösemi (AML), translokasyon, delesyon veya insersiyon gibi birçok kromozomal anormallik içeren ve hematopoetik malignite ile sonuçlanan heterojen bir hastalıktır. PI3K / AKT / mTOR, Notch ve Hedgehog yolağı gibi sinyal yollarındaki bozulmalar AML patogenezinde rol oynar. Hedgehog yolağı (Hh) embriyogenez sırasında önemli olan korunmuş bir sinyal yolağıdır. Diğer yolaklarla etkileşime girer ve hücresel bir bozulma ve organel yıkım sürecini oluşturan otofajiyi düzenler. Bazı çalışmalar, otofaji modülasyonunun AML' de bir kaçış mekanizması olarak işlev görebileceğini öne sürmüştür. AML'de otofaji ve Hh rolü göz önüne alındığında, lösemik büyümenin üstesinden gelmek için otofaji ve Hh yolu arasındaki ilişkiyi anlamak önemlidir. Dolayısıyla, GANT61 ile Hh inhibisyonunun AML hücre hatları üzerindeki etkisini MTT hücre canlılığı tahlili kullanarak kontrol ettik. GANT61, AML hücre hatlarında bir azalmaya yol açtı. Bundan sonra, otofaji modülasyonunun AML hücre hatları üzerindeki etkisini anlamaya çalıştık ve otofaji inhibitörleri, NH4CI, Chloroquine (CQ), Hydroxychloroquine ve Nocodazole'ün CMK ve MOLM-13 hücre hatlarının çoğalmasında bir azalmaya yol açtığını gördük. Bununla birlikte, bir otofaji aktivatörü olan PP242, AML hücre hatlarının çoğalmasına etki etmedi. Otofaji modülatörlerinin ve GANT61'in kombinasyon tedavisi, MOLM-13 üzerinde sinerjistik bir etkiye sahipti fakat CMK üzerinde değildi. GANT61 tedavisi, AML hücre hatlarında, western blotlama ile tespit edilen LC3II'nin ekspresyonunda bir artışla ilişkili olan otofajiyi arttırmıştır. Ayrıca, nodadazole ve GANT61 ile kombinasyon tedavisi, hem MOLM-13 hem de CMK hücre hatlarında LC3B-II'de artan bir artış göstermiştir. AKT protein ekspresyonu, tedavi tipine ve hücre hattına bağlı olarak değişti. Sonuç olarak Hh ve otofajinin hedeflenmesi, MOLM-13 hücre hattına karşı umut verici bir tedavidir ancak CMK'ya karşı değildir. Anahtar kelimeler: Akut miyeloid lösemi, Hedgehog yolağı, OtofajiMaster Thesis Kolanjiyokarsinoma Proliferasyonunun Otofaji ve Hedgehog Sinyal Yolaklarının İnhibisyonu ile Azaltılması(Abdullah Gül Üniversitesi, 2019) AKTAŞ, NİHAN; Aktaş, Nihan; Khatıb, Mona El; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; AKTAŞ, NİHAN; 01. Abdullah Gül UniversityCholangiocarcinoma (CCA) is the second most common liver cancer type. The median survival rate of CCA patients is really low. Aberrant signaling pathways such as PI3K/AKT/mTOR pathway could be main drivers in CCA pathogenesis. Hedgehog (Hh) pathway is also dysregulated in several carcinomas including CCA. It regulates and crosstalks with autophagy, which is a lysosomal degradation process. There is no study showing the crosstalk between Hh pathway and autophagy in the context of CCA. Since both autophagy and Hh pathways are dysregulated in CCA, better understanding of how they crosstalk with each other and contribute to CCA pathogenesis is important. Considering this crosstalk between Hh pathway and autophagy, we conducted a combination treatment comprising Hh and autophagy pathway inhibitors in EGI-1 and TFK-1 CCA cell lines. In our study, we firstly checked anti-proliferative effects of Hh pathway inhibitor, GANT61, and different autophagy blockers using MTT and Annexin V assay and cell cycle analysis. After determination of IC30 of GANT61 (15 uM), chloroquine (25 uM for TFK-1 and 50 uM for EGI-1), and nocodazole (0.2 uM for EGI-1 and 0.4 uM for TFK-1), we conducted combination experiments. When we inhibit Hh pathway with targeting different steps of autophagy, we observed that proliferation of both EGI-1 and TFK-1 cells decreased compared to single treatments. After that, we checked the expression of autophagy-related LC3B protein and Akt, a negative regulator of autophagy, using western blotting after single treatments and combinational treatments. Based on the change in LC3B and Akt expression, we also concluded that, inhibition of autophagy with Hh pathway either induce or inhibit autophagy depends on the administered treatments. This study highlights the importance of deciphering the exact mechanisms that control autophagy in CCA, thus leading to better treatment.Master Thesis İmmunomagnetik ile Lösemi Hücrelerini Algılamak için Düşük Maliyetli Mikroakışkan Sistem Geliştirilmesi(Abdullah Gül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2020) Akar, Ünal; İçöz, Kutay; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; 01. Abdullah Gül UniversitySensör teknolojileri fiziksel özellikleri ölçülebilir sinyallere dönüştürmek için kullanılır. Özellikle yarı iletken teknolojisindeki gelişmelerle birlikte, mikroakışkan olarak bilinen yeni bir teknoloji ortaya çıktı. Mikroakışkanlar zamandan ve maliyetten tasarruf sağlayan ileri bir teknolojidir. Kimya, biyoloji, bilgi teknolojisi, optik vb. gibi farklı kullanım alanlarına sahiptir. Akut lenfoblastik lösemi kötü huylu bir kan kanseridir, özellikle B öncüllü akut lenfoblastik lösemi çocukluk döneminde çok tehlikelidir. Eğer tedaviden sonra vücut içinde az bir miktar da olsa kanser hücresi kalırsa, doktorlar bu hücreleri fiziksel ya da diğer semptomları inceleyerek tespit edemeyebilirler, bu hücreler kanserin tekrar etmesine sebep olabilir bu duruma Minimal Kalıntı Hastalığı (MRD) denir. MRD, akım sitometrisi ve genetik çalışmalar ile teşhis edilebilir. Bu tür tedavilerin de kendi sınırlamaları vardır; örneğin pahalı olması ve eğitilmiş bir personele ihtiyaç duyulması gibi. Bu proje ile amacımız lösemi hücrelerinin yüzeyindeki belirteçleri antikor ile yakalamak (CD10, CD19 ve CD45) için düşük maliyetli bir mikroakışkan sistem geliştirmektir. Yakalama için antikor kaplı manyetik boncuklar kullanılmıştır. Son adımda; manyetik ayırma işleminden sonra lösemi hücreleri altın kareler üzerinde sabitlenmiştir. Böylece, hastaların tedavi süresince verdikleri dönütleri anlamak için hücreler sayılabilmiştir.Master Thesis Yeni Bir Silya Geni Olan TMEM145'in Karakterizasyonu(Abdullah Gül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2020) Pir, Mustafa Samet; Kaplan, Oktay İsmail; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; 01. Abdullah Gül University; 04. Yaşam ve Doğa Bilimleri Fakültesi; 04.01. BiyomühendislikSilya ve flagella çoğu organizmada bulunan, mikrotübül yapılı, yüksek korunumlu hücresel bir yapıdır. Bunlar, protozoalarda hareket sağlamadan, çok hücreli canlılarda sinyal iletimine kadar bir çok fonksiyona sahiptir. Silyanın yapısında veya fonksiyonunda meydana gelen bozulmalar insanlarda silyopati denilen çeşitli hastalıklara sebep olur. Silyada meydana gelen bu bozukluklar silya genlerinde veya silya fonksiyonunu etkileyen silya geni olmayan genlerde meydana gelen mutasyonlardan kaynaklanır. Bu yüzden silyopatilerin moleküler temelini ortaya çıkarmaya yardımcı olacak yeni silya genleri keşfetmeye ihtiyaç vardır. GPCR proteini olan, insan TMEM145 geninin ortoloğu olan ve Caenorhabditis elegans'ta bulunan C15A7.2 genini silya geni olarak tanımladık. C15A7.2 geni tarafından kodlanan TMEM-145 proteinin fonksiyonunu araştırdık ve C15A7.2 mutantlarda intraflagellar transport sisteminin hızının yavaşladığını bulduk. Ne tekli, ne de çeşitli çiftli mutantlarda herhangi bir yapısal bozukluk gözlemlemedik. Bu da TMEM-145'in silya yapımında görev almadığını gösteriyor. Silyada bulunan bu genin tam fonksiyonunu öğrenmek için ilave analizler yapılmalıdır.Master Thesis Resveratrol'ün FLT3+ Akut Miyeloid Lösemide Terapötik Potansiyeli ve Resveratrol Tarafından Tetiklenen Apoptozda Seramid Metabolizmasının Rolü(Abdullah Gül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2021) Nur Şebnem, ERSÖZ; Ersöz, Nur Şebnem; Adan, Aysun; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; 01. Abdullah Gül University; 04. Yaşam ve Doğa Bilimleri Fakültesi; 04.02. Moleküler Biyoloji ve GenetikResveratrol'ün FLT3-ITD+ AML hücreleri üzerindeki büyüme engelleyici etkilerinin altında yatan mekanizmalar, seramid metabolizması hedeflenerek araştırıldı. Resveratrol, SK (sfingosin kinaz) inhibitörü (SKI II), GCS (glukosilseramid sentaz) inhibitörü (PDMP)'nin tek başına ve kombinasyon halinde MOLM-13 ve MV4-11 hücreleri üzerindeki antiproliferatif, apoptotik ve sitostatik etkileri sırasıyla MTT, akış sitometrik Annexin-V/PI boyama ve PI boyama ile araştırıldı. Resveratrol muamelesi sonucu kaspaz-3 ve PARP kesimleri, GCS ve SK-1 protein ifadeleri ve kombinasyon muameleleri sonucu PARP kesimi western blot ile kontrol edildi. Kombinasyon indeksleri CompuSyn yazılımı ile hesaplanmıştır. Resveratrol'ün tek başına ve SKI II ve PDMP ile kombinasyonları, aditif veya sinerjik etkilerle hücre proliferasyonunu baskılamış, apoptozu indüklemesi ve hücre döngüsü ilerlemesini durdurmuştur. Resveratrol, GCS ve SK-1 ifadesini baskılamış ve kaspaz-3 ve PARP kesimi yoluyla apoptozu indüklemiştir. Kombinasyon muameleleri PARP aktivasyonu yoluyla apoptozu indüklemiştir. Sonuç olarak, resveratrolün FLT3-ITD + AML hücrelerinde büyümeyi baskılayıcı etkisi, SK-1 ve GCS'ın inhibe edilmesi aracılığı ile olmuştur ve bu iki enzimin inhibisyonu resveratrolün aktivitesini arttırmıştır.Master Thesis Histon Deasetilaz İnhibitörlerinin PTEN/PI3K/AKT/mTOR Yolağı ve Kemorezistan Kolanjiokarsinoma Gelişimine Olan Etkilerinin Moleküler Düzeyde Belirlenmesi(Abdullah Gül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2021) Helin, Sağır; Sağır, Helin; Akçok, Emel Başak Gencer; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; 01. Abdullah Gül UniversityKolanjiokarsinom (CCA) agresif bir adenokarsinomdur ve ikinci en sık görülen birincil karaciğer tümörüdür. CCA gelişiminin kesin etiyolojisi hala net olarak tanımlanmamıştır. Mevcut kemoterapötik tedaviler, çoklu ilaç direnci nedeniyle etkili olmadığından, kemorezistant CCA yaygındır. Histon deasetilaz inhibitörleri (HDACis); umut verici antikanser karakteri göstermektedir ve HDAC işlevindeki düzensizlikler otofaji için önemli olan ve kemo-dirençli CCA'da bulunan yolaklar ile ilişkilidir, örneğin PTEN/PI3K/AKT/mTOR. Bu nedenle, sisplatine dirençli CCA hücre hatları ürettik ve SAHA, MS-275 ve Romidepsin yoluyla HDAC inhibisyonunun ve Nocodazol ve Klorokin ile otofaji inhibisyonunun etkisini kontrol ettik. Romidepsin ve Nocodazol'ün kombinasyon tedavisi sisplatine dirençli hücrelerin proliferasyonunu azalttı. Apoptotik analiz yapıldı ve sonuçlar erken apoptotik ve apoptotik hücre ölümündeki artışı kanıtladı. Ayrıca, hücre döngüsü analizi sonuçları, hücre döngüsünde durdurulma göstermiştir. Western blotlama ile PTEN, Histon H3 ve Asetillenmiş H3 protein ekspresyonlarını kontrol ettik. Sonuçlar, PTEN ekspresyon seviyesi ile HDAC inhibisyonu arasındaki olası ilişkiyi gösteriyordu. Direnç durumunda PTEN lokalizasyonu çok önemli olduğundan, immünofloresan boyama gerçekleştirdik ve hem hassas hem de sisplatine dirençli hücrelerde PTEN'in yerini tespit ettik. Sonuçlar, sisplatine dirençli hücrelerinde sitoplazmaya PTEN translokasyonunu gösteriyordu. Sonuç olarak, HDAC ve otofaji inhibisyonunun kombinasyon tedavisi, kemorezistan kolanjiokarsinomaya karşı umut verici bir tedavidir.Master Thesis Yeni Silyopati Genlerinin Araştırılıması(Abdullah Gül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2021) Yenisert, Ferhan; Kaplan, Oktay İsmail; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; 01. Abdullah Gül University; 04. Yaşam ve Doğa Bilimleri Fakültesi; 04.01. BiyomühendislikKirpikler, iç yapısında mikrotübüllerden oluşur ve evrimsel olarak anten benzeri bir organel korunmuştur. Kirpik yapısındaki bozuklukların neden olduğu hastalığa siliyopati adı verilir ve Joubert sendromu siliyopatilerden biridir. Hastalar, gecikmiş zihinsel ve dil gelişimi, hipotoni, ataksi, zeka geriliği, karaciğer kisti, retina kusuru / dejenerasyonu, genital kusur ve kistik böbrek gibi bir dizi semptom gösterir. Son çalışmaların bir sonucu olarak, 38 farklı gen Joubert sendromu ile ilişkilendirilmiştir. 2012 yılında, evrimsel olarak korunmuş bir gen olan CEP41, silyopati hastalıklarından biri olan JS ile ilişkilendirildi, ancak bu çalışma CEP41'in moleküler mekanizmasını araştırılmadı. Bu çalışmada, cilia çalışmalarında yaygın olarak model sistem olarak kullanılan C. elegans kullanılarak ceph-41 mutasyonunun kirpiklerin yapısı ve işlevi üzerindeki etkisi araştırılmıştır.Master Thesis B Hücreli Akut Lenfoblastik Lösemi Hücre Hattında Yüzey Proteomunun Belirlenmesi(Abdullah Gül Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Biyomühendislik Ana Bilim Dalı, 2022) Boyvat, Dudu; Güner, Şerife Ayaz; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; 01. Abdullah Gül UniversityB hücreli akut lenfoblastik lösemi, B lenfositlerinin aşırı ve kontrolsüz ifadesi ile karakterizedir. B-ALL, anormal sitozolik sinyal iletimi ve gen mutasyonları, anormal protein etkileşimleri ve durdurulmamış hücre döngüsü gibi moleküler anormalliklerin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Bu anormallikler nedeniyle, proteomun üçte birini oluşturan yüzey proteinleri, sağlıklı hücrelere kıyasla farklı ifadeler gösterir. Bu farklılıklar günümüzde tanı ve tedavi yaklaşımlarında kullanılmaktadır. Bu çalışmada, iki farklı yüzey protein izolasyon stratejisinin karşılaştırılması ile kütle spektrometrisi tabanlı proteomik yaklaşımı ile yeni, ek olası hedef antijenleri belirlemek için CCRF-SB hücre hattının yüzey proteinlerini izole etmeyi ve tanımlamayı amaçladık. CCRF-SB hücrelerinin yüzey proteinleri, biyotinilasyon yöntemi ve N-bağlı glikoprotein zenginleştirme yöntemleri ile izole edildi. Biyotinilasyon yöntemi ile % 1 FDR oranı ile 782 protein izole ettik. Gene Ontology Cellular Component analizi, bu izole edilmiş proteinlerin 467'sinin 'Membran' ile ilişkili, 263'ünün 'Hücre Dışı Boşluk' ile ilişkili olarak tanımlamıştır. Bu izole edilmiş hücre yüzeyi proteinlerinin, HLA protein komplekslerini ve iyi bilinen CD19 yüzey işaretleyicilerini içerdiği gösterilmiştir. N-bağlı glikozillenmiş protein zenginleştirme yöntemi ile %1 FDR oranı ile tanımlanan 229 protein Gene Ontology Cellular Component 155'inin 'Membran' olarak, bu proteinlerin 132'sinin 'Hücre Dışı Boşluk' ile ilişkili olarak açıklandığını gösterdi. Her iki yöntem de birbirinden farklı proteinleri tanımlamıştır. Bu sonuç, hücre yüzeyini proteomunu haritalamak için bu iki zenginleştirme yöntemini birleştirmenin gerekli olduğunu gösterdi.Master Thesis SARS-CoV-2 Omikron Varyantına Özgü Tek Domainli Antikorların Protein-Protein Kenetlenmesi Yaklaşımlarıyla Tanımlanması(Abdullah Gül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) İlmek, Özkan; Güner, Şerife Ayaz; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; 01. Abdullah Gül University; 04. Yaşam ve Doğa Bilimleri Fakültesi; 04.02. Moleküler Biyoloji ve GenetikOmicron, became the dominant variant in 2022 in terms of spreading rate, has managed to evade from an immune system of patients due to its unique mutations. Single domain antibodies (sdAb) which are functionally important parts of conventional antibodies are commonly used for diagnosis and treatment. Although there are many sdAbs developed to combat coronavirus in recent years, their effectiveness against Omicron variant has not been sufficiently tested and the effect of mutations regarding neutralization level is not clear. In this study, structure modelling of 850 sdAb sequences obtained from previous studies were generated using AlphaFold 2 and effectiveness of these sdAbs against Omicron variant was tested via protein-protein docking approach. In the docking process, within a realistic approach, missing residues were completed into Spike protein PDB structures, and Spike protein homotrimer structure in closed state conformation was used. Finally, top 1000 and top 100 scores are determined as a threshold value for different protein-protein docking scoring functions such as HDOCK, PRODIGY and Bluues. sdAbs that have successful results for Omicron variant were listed. There were 4 sdAbs which exceed the threshold values after 2 different docking experiments against the Omicron variant. The scripting codes and methodological approach developed within this thesis can be used against new SARS-CoV-2 variants that may emerge in the future or other diseases.Master Thesis İn Siliko Analizlerle Yeni Patojenik Varyantlar Bulmak(Abdullah Gül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Zorluer, Ziya Furkan; Kaplan, Oktay İsmail; 0000-0003-2206-6695; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; 01. Abdullah Gül University; 04. Yaşam ve Doğa Bilimleri Fakültesi; 04.02. Moleküler Biyoloji ve Genetik; 04.01. BiyomühendislikInherited diseases are health problems caused by one or more abnormalities in the genome. It can be caused by changes in a single gene (monogenic) or multiple genes (polygenic), or by a damage on chromosomes. Genetic variation is the differences in the DNA sequences that can be observed within a species or in alleles. Evaluation of genetic variants, together with reported phenotypic or pathogenic annotations from non-human organisms, facilitates the comparison of these variants with their human counterparts. In this work, we combined pathogenic and phenotypic annotations with variants, and these phenotypic orthologous variants from seven organisms can provide clues to the functional consequences of human genetic variants.Master Thesis Histon Deasetilaz İnhibisyonu ve Otofaji Modülasyonunun Kolanjiokarsinoma Hücrelerine Etkisi(Abdullah Gül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Yenigül, Münevver; Yenigül, Münevver; Akçok, Emel Başak Gencer; Akçok, İsmail; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; 01. Abdullah Gül UniversityCholangiocarcinoma (CCA), also known as biliary tract cancer, is a heterogeneous group of malignancies formed by the differentiation of epithelial cells in the biliary tract. CCA is the second most common primary liver tumor and it has both an increasing rate and high mortality worldwide with its late diagnosis, refractory type, and aggressiveness. The effects of autophagy modulators and HDAC inhibitors in CCA are not fully known. This study is proposed a novel treatment approach with the combinational therapy of autophagy and HDAC inhibitors for CCA patients. In results obtained with alone HDACis, alone autophagy modulators, and combinations of HDACis and autophagy modulators, Nocodazole from autophagy modulators and MS-275 and Romidepsin from HDAC inhibitors showed a better synergistic effect on the TFK-1 and EGI-1 cell lines of the cholangiocarcinoma. In cell cycle analysis of the combination, was achieved arrest at the S phase and G2/M phase. In conclusion, this study highlights the important combination of HDAC inhibitors and autophagy modulators, which is a promising therapy in CCA. Keywords: Cholangiocarcinoma, HDAC inhibitors, Autophagy modulators, Combination therapyMaster Thesis 32-mer MaSP1 Geninin pBbB6c Plazmid Vektörüne Klonlanması ve Escherichia Coli NEB 10-beta'ya Transformasyonu(Abdullah Gül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Benk, Ruveyda; Ortakcı, Fatih; Öz, Yahya; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; 01. Abdullah Gül UniversityThe main purpose of my thesis was to clone Masp1 spider silk protein encoding gene from dragline type spider into E.coli NEB 10-beta organism. The recombinant microbial production of spider silk protein and converting it into a fiber format would ultimately produce a biomaterial also called as biosteel with high toughness and elasticity whereas low density compared to Kevlar, steel and carbon fiber. For this purpose, the gene encoding the dragline spider protein (MaSP1) was cloned into E. coli NEB 10-beta using recombinant molecular methods. First, 8-mer MaSP1 was synthesized and cloned via pGSI high copy cloning vector by sticky end cutting with restriction enzymes of KpnI,Kpn2I followed by heat-shock transformation into E.coli. Second, we performed restriction of the 8-mer plasmid by NheI and Kpn2I to extract the 8-mer. Later, the restriction was performed by SpeI and Kpn2I to obtain linearized pGSI containing 8-mer Masp1. A ligation was applied to merge 8-mer and pGSI plasmid carrying 8-mer Masp1 to achieve 16-mer Masp1 containing pGSI. Again, this plasmid was heat-shock transformed into E.coli. Following the same restriction 32-mer Masp1 containing pGSI plasmid was achieved. Finally, 32-mer Masp1 fragment was cut from pGSI cloning vector and ligated to pBbB6c low copy expression plasmid followed by electroporation into E.coli. The band size of 32-mer Masp1 gene was aligned between 3 kb and 5 kb which is an agreement with the calculated size of 32-mer Masp1 gene. Future studies should focus on the expression of Masp1 and the efficient production of this valuable recombinant protein under bioreactor conditions with cutting edge bioprocessing techniques.Doctoral Thesis Kolon Polipleri için Kolonoskopi ve Histopatoloji Görüntülerinden Yapay Zekâ Destekli Prognostik Belirteç Tespiti(2023) Doğan, Refika Sultan; Yılmaz, Bülent; 01. Abdullah Gül University; 04. Yaşam ve Doğa Bilimleri Fakültesi; 04.01. BiyomühendislikDünya Sağlık Örgütü'nün 2023 yılı istatistiklerine göre kolorektal kanser dünya çapında en sık görülen üçüncü kanser türüdür ve tüm kanser vakalarının yaklaşık %10'unu oluşturmaktadır. Çoğu kolon kanseri, kolon mukozasında anormal hücre çoğalması sonucu oluşan poliplerle başlar. Kolon polipleri neoplastik ve neoplastik olmayan olarak iki türe ayrılır ve neoplastik polipler kanser potansiyele sahiptir. Kolonoskopi poliplerin tespitinde en yaygın kullanılan yöntemdir. Kolonoskopun ucundaki aletle poliplerin tespit edilip çıkarılması (polipektomi) mümkündür. Çıkarılan poliplerin neredeyse tamamının Hematoksilen ve Eozin (H&E) boyalı doku slaytları hazırlanıp patologlar tarafından mikroskop altında incelenir. Belirsizlik durumunda, kansere özgü önemli antijen (protein) ekspresyonlarını göstermek için immünohistokimyasal (İHK) analizler yapılır. Bu tezde dört ana çıktı elde edildi: İlk olarak, kolonoskopi videoları ve görüntüleri/kareleri kullanılarak polip tipi/alt tipi, evresi ve malignite potansiyelinin otomatik olarak belirlenmesi ve patoloji raporları ile İHK analiz sonuçlarının etiket olarak kullanılması araştırıldı. İkinci olarak kolonoskopi görüntülerinden, patoloji raporundan ve İHK analiz sonuçlarından elde edilen özellikler kullanılarak histopatoloji görüntülerinden kolon poliplerinin otomatik karakterizasyonu incelendi. Üçüncüsü, kanser potansiyeli gösterebilecek polip tipi/alt tipi, evresi ve olası prognostik özellikler (biyobelirteçler) istatistiksel yaklaşımlar kullanılarak analiz edildi. Son olarak Ki-67 (klon 30-9), CD34 (klon QBend/10), p53 (klon bp53-11), BRAF (klon V600E) , VEGF (klon SP125) ve PD-L1 (klon SP142) belirteçlerine ait 400'den fazla polipin kolonoskopi ve histopatoloji görüntülerini, polip tipini, lokasyonunu, evresini ve IHC analiz sonuçlarını içeren kapsamlı bir veri tabanı oluşturuldu ve bu veri tabanı oluşturuldu. açık kaynak kodlu bir depo olarak bilim camiasıyla paylaşılmaktadır.Master Thesis Peynirden İlk Defa İzole Edilen Loigolactobacillus Coryniformis FOL-19'un Yeni Nesil Dizilenmesi ve Diğer L. Coryniformis Suşlarıyla Karşılaştırmalı Genomik Analizleri(Abdullah Gül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Gümüştop, İsmail; Ortakcı, Fatih; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; 01. Abdullah Gül UniversityLoigolactobacillus coryniformis is a member of lactic acid bacteria isolated from various ecological niches. We isolated a novel L. coryniformis strain FOL-19 from artisanal Tulum cheese and performed the whole-genome sequencing for FOL-19 using Illumina NextSeq. Then, genomic characterization of FOL-19 against ten available whole genome sequences of the same species isolated from kimchi, silage, fermented meat, air of cowshed, and dairy was performed. The average genome size of 2.93 ±0.1 Mb, GC content of 42.96% ±0.002, number of CDS of 2905 ±165, number of tRNA of 56 ±10, and number of CRISPR elements of 6.55 ±1.83 was achieved. Both Type I and II Cas clusters were observed in L. coryniformis. Only one strain (CECT 5711) was predicted to encode a Carnocin CP52 bacteriocin gene cluster. The presence of CRISPR elements and Cas clusters suggests that L. coryniformis holds a promising potential for being a reservoir for new CRISPR-based tools. These findings put a step forward for the genomic characterization of L. coryniformis strains for biotechnological applications via genome-guided strain selection to identify industrially relevant traits.Master Thesis BBSome, Caenorhabditis Elegans'ta ARL13B'ye Bağımlı İki Farklı Silyanın Birlikte Uzamasını Düzenler(Abdullah Gül Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Turan, Merve Gül; Kaplan, Sebiha Çevik; AGÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyomühendislik Ana Bilim Dalı; 01. Abdullah Gül UniversityCilia or flagella are interchangeably used to refer to the hair-like organelles extending from the cell surface to communicate with environmental signals or triggers. Cilium, the singular form of cilia, and its components are well-conserved structures throughout evolution and are divided into motile and primary cilium. The primary cilia of different cells are seen to form joint cilia by extending in parallel. For instance, PHA and PHB primary cilia in C. elegans protrude from the ends of the dendrite but extend parallel to one another and intersect in the middle portion of the cilia, reaching the same length. Nevertheless, the molecular mechanisms underlying how parallel cilia get similar lengths remain mysterious. In this thesis, we used C. elagans as a model organism to examine the molecular mechanism associated with the cilia direction. We generated various single, double, and triple mutants to examine PHA and PHB cilia for phenotype and length. We found that a Joubert syndrome protein, ARL13B, is required for determining cilia direction in PHA & PHB cilia and ASE & ASI cilia.
